UYKU GİBİDİR AŞK...
Yalnız kaldığında anlar insan ve pişmanlıklarını, vedalarını, terk edenleri, terk ettiklerini hatırlar. Hep söylenir ya, ''Geçmiş geçip gitti, yarından habersiziz. Öyleyse gün bugün ve anı yaşamak lazım!'' diye. Kıymet bilmedik ki, sabredemedik, yüreğimizde birileri varken sevmeye çalıştık. Ya geç kaldık sevilmeye vazgeçilen olduk ya da çok sevildik aklınızda olan yüzünden fark edemedik.
Yalnız kalınca anlar insan pişmanlıklarını, yapılan hataları, bir hiç uğruna onca yılı heba ettiğini yalnız kalınca anlar insan.
Kimileri çok korkar yalnızlıktan. Vicdanıyla yüzleşmekten korktuğu için vakit geçirmek adına da olsa önüne gelene sarılır.
Sonra bir şeyler ters gider ve ayrılır.
Zamanımı bir hiç uğruna heba etmişim der. Hatayı kendisinde aramalı insan, her önüne gelene sarılmamalı, önce yalnızlık mahzeninde kendisiyle yüzleşmeli, acılarla yoğrulan bir ilişki kolay kolay çatırdamaz, kolay vazgeçilip gidilmez.
Gurura yenik düşmez, haklı olan taraf olsan da ararsın ya da gurura yenik düşer aşkın güzel günlerini ararsın.
Yalnız kalınca özler insan geçmişindeki kişileri, onunla birlikte geçen ve bir daha asla yaşanılabileceğine inanmadığı o hatıraları özler, özledikçe haline ağlar. Kimi zaman Allah,ı suçlar, kimi zaman da kendini. ''Ne günah işledim de bunları bana reva görüyorsun Rabbim?'' der. Geçmişte alınan ahlar bu sorunun cevabı niteliğindedir. Vicdanıyla yüzleşmediği için farkında bile değildir.
Herkes bir gün yalnız kalacağından korkar ki zaten yalnız göçüp gideceğiz bu acılarla süslenmiş dünya hayatından.
Yalnız nasıl geçirebileceğimiz kendi elimizde çünkü kader bizim çabamız ile doğru orantılı.
Geçmişe bakınca gülerek hatırlamalı insan. Gecelerce onla karşılaştığına şükrettiğin, seninle aynı özelliklere sahip birini sevdiren Rabbine şükür ettiğin geceler hatırlanmaz.
Kalabalıklar arasındayken ondan gelen mesajlara az mı sırıttık aptalca...
Bizi fark ettiklerinde utancımızdan ne yapacağımızı şaşırırdık. Bize sadece acıyı yaşatarak hayatımızın odak noktasında yer almadılar ya. Çocuktuk bizi büyüttüler, yanlışlarımızı düzelttiler. Kötü alışkanlıklarımızdan vazgeçirttiler. Sevgisinden dolayı sigarayı bırakanlarımız bile oldu. Oysa ayrılık olunca içindeki sevgi bitmemiş olmasına rağmen içkiye meyil etmendeki sebep unutmaya mı çalışmak yoksa yokluğunamı alışmak?
Çok farklı olduğunu her tanıştığınla karşılaştırma yaptığında anladın. Belki onunla tanışmadan önce içinde başka bir aşkın acısını yaşıyordun, farkında değildin. Uzun süreli yalnızlık kendi muhakemesini yaptırır insana. Başlarda gerçekten sevebileceğine inancın yoktu, çünkü bazen insan aynı sorulara aynı cevaplar vermekten bıkar.
Farklı olduğun için yüzünü hep güldüren oldu. Senin güvenmeye, inanmaya olan fikirlerin değişti.
Sonra farkında olmadan sevebildiğini gördün, çünkü kıskanıyordun.
Demek ki oluyormuş, kalbinde biri varken insan bir başkasını sevebiliyormuş. Evli olup bir başkasına aşık olanları katiyen haklı görmeyen mantığın kalbine yenik düşüyordu. Şimdi daha iyi anlıyordun aşkın gücünü.
Korkarak sevmek aşkın en masum halidir...
Korkarak seviyordun, kaybetmekten korkarak yaşıyordun gecelerini. Bir zamanlar gözyaşlarına şahit olan yastık yüzün şimdi gecelerce derin bir uyku çekmene göz yumuyordu.
Kalbinde öldüremediği insanlarla yaşayanlar, yaşamaya çalışanlar uyku bozukluğu yaşarlar. Ya erken uyurlar ya da hiç uyumazlar ki genellikle sabaha karşı uyanırlar. İlk yaptıkları şey telefona bakmak olur. Çünkü az önce yaşanmış gibi rüyadadır hatıralar. Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz derler. Mutluluğu ararken mışıl mışıl uykundan oldun. Ve daha da mutsuz oldun.
Uyku gibidir aşk yalnızlar iyi bilir
Ya vakitsiz gelir ya da hiç gelmez, senin gibidir.
Yalnız kaldığında anlar insan üç günlük denen hayatın mutsuzken bir asır, mutluyken bir kaç günden ibaret olduğunu.
Yalnız kalınca ağlar insan, yalnız değilken hep güler. Çünkü mutlu görünmek zorundadır. Oysa ağlamak bile güzeldir. Sana eşlik eden olunca. En önemli kararlarımızı hep gözyaşlarımızı kurularken veririz. Yaşama dair alınan bu kararlar kimi zaman çok bencilcedir, kimi zaman ise intikam havaları gözlerden okunur. Oysa ben umut kokan bakışlardan bahsediyorum. Yalnız kalmaktan korkmamalı insan vicdanı ile muhakeme etmekten, sessizlikten korkmamalı. Çünkü vicdan inançtandır, her insanda bulunmaz. Kendisiyle yüzleşmeyen bilemez.
Bir defa gelinilen bu dünyada ahı alınan mazlum olma ihtimalimizin olduğu unutulmamalı. Allah'ın yarattığı bu beden yalnızca ihtiyaç gidermede kullanılmamalı.
Dünü bekleme, yarını sev...
Herkesin içinde vardır bir kalp yarası ve önemli olan onu iyileştirebilecek insanlarla karşılaşması.
Bozguna uğrarsan, yolu şaşırırsan, yanlışa düşersen, yanlış birine doğru şeyler hissettirirsen, hala sende çok kıymetliyse, her şeyim deyip deli gibi merak ediyorsan yanlış yoldasın.
O şimdi kimlerle ve nerede, nereden bileceksin. İyi birisi olsa şu an yanında olurdu. Kusura bakma çünkü kötü insanlar bu kitabın daha adını duymamıştır. Niye öyle bir gereksinimde bulunsun ki?
Kitap okumak yerine başkalarını okuyorlardır.
Gelecekteki helaline haksızlık ediyorsun, belki bu günleri gülerek hatırlayacaksın.
Ne diye hala diretiyorsun. Bugüne kadar bekleyerek dönmesini denedin şimdi de unutamıyorum demek yerine unutmalıyım demeyi unutmamalısın. Geçen zamanın pişmanlığı bana derstir de ve sevmekten asla vazgeçme. Bir gün çocuklarının babasına hak ettiği bir eş olabilmek için çıkar aklındakini, ondan önce de yaşıyordun. Belki daha iyileriyle daha fazla sevebileceğin insanlarla tanışmak için bir fırsat bu. Gelen insanlarda onu bulmaya çalışma.
Benzerliklerini değil farklılıklarını görmek için çabala, farklılıklarını sev.
Unuttun mu ilk başlarda dakikalarca ne yazayım diye düşünüyordun. Bululmalarda ise bitse de gitsek havasındaydın.
Sana farklı kelimelerle seslenecektir. Ve ilk zamanlar belki canını yakacak ama ona da güveneceksin, inanacaksın.
Kalbine girebildi diye çok sevip her gün şükredeceksin.
Sana sesiyle huzur verip hep sevecek. Herkes aynı değildir ya bu defa seninle gelecek.
Sabah güneşiyle günaydının, akşam karanlığını aydınlatıp geceler iyi olacaktır. İlk zamanlar korkarak seveceksin, geçmişin sana yaşattıkları yüzünden bir defa yaşadın ya terk edilmeyi belki de ihaneti, kaybetmekten korkarak seveceksin, bir kez daha kaybetmekten, yenilmekten korkacaksın.
Sabrettiğin sürece farkında olacaksın ne kadar çok sevildiğinin. Seni ben gibi görüyorum. Belki de kendime söylüyorum.
Sabret gönlüm daha öncekiler gibi geçecek.
Neden yaralandım diye hatırlayacağına nasıl iyileşirim de.
Geç kalınmış pişmanlıkların hiçbir işe yaramadığını sen de öğreneceksin...
Dünü bekleme, yarını sev. Emin ol yarın sen gibi güzel.
Yalnız bırakmayacak insanları sev...
Yalnız olmakla yalnız kalmak aynı şeyler değildir...
Yalnız olmak kendi seçimidir insanın. Bir sürü tadını bilmediğin duygu vardır içinde. Yaşamadığın hissetmediğin, görmediğin şeyler acıtmaz...
Ama yalnız kalmak öyle midir?
Yani yalnız değilken yapayalnız kalmak...
Yani birine alışmışken, sevmişken, sevginin, mutluluğun tadına varmışken yüzüstü bırakılmaktır yalnız kalmak...
İşte bu çok acıtır...
Demem o ki; Yalnız olmaktan değil yalnız kalmaktan kork. Ve seni kendine alıştırıp, sevdirip, bağlayıp yüzüstü bırakacak insanlara verme kalbini...
Seni hiçbir zaman yalnız bırakmayacak birini sev ve onlardan asla vazgeçme...
8 Şubat 2017 Çarşamba
27 Ocak 2017 Cuma
Kendin için bir şeyler yap...
Ben ne zaman mutlu olacağım?
Neden hiçbir şey yolunda gitmiyor?
Her şey neden beni buluyor?
Şunu hiçbir zaman unutmamanı istiyorum. Hayatta her şey bir imtihandır ve imtihana dayanabildiğin kadar Rabb'inin katında değerlisin. Elbet günün birinde senin için de doğacak o güneş. Sakın soldurma umutlarını, bahar senin için de gelecek bir gün. Sabret. Yolunda gitmeyen şeylerin verdiği huzursuzluk bir gün elbet son bulacaktır. Bu da senin imtihanın işte, Rabb'in dayanma gücünü ölçüyordur belki. Dünyada yanıyorsundur ahirette yanmamak için böyle düşün bir de. Sıkıntılar seni daha güçlü bir insan yapar.
Kendin için bir şeyler yap...
Kendine daha fazla zaman ayır...
Kendimize zaman ayırmayı unuttuk. Hayatımız ciddi bir koşuşturma içerisinde geçiyor. Durup bir an düşünmemize fırsat bile vermiyorlar. Öyle boğulup kalmışız bu koşturmanın içerisinde. Kendine zaman ayır, yalnız başına bir yerlere git. Yalnızsan bunun değerini bil mesela, yalnızlığına kızma. Kafanı dinle, kafan ne söylüyor onu iyi dinle...
Elinizdekilerle mutlu olun...
Elindekilerle mutlu ol. Sahip olmadan önce sahip olduklarının değerini bil. Sana verilenlerin değerini bil. Her zaman yeni bir şeyler istemeyin, istemek değil de değerini bilmek olsun göreviniz.
Hayatın da olan ve almayan şeylere ne zaman şükür ettin? Sağlıklı olmana ne zaman şükür ettin?
Ya da sana verilmeyen bir hastalık için '' Allah'ım bana o hastalığı vermedin, sana şükürler olsun.
Hasta olan kullarına da hayırlı şifalar nasip eyle.'' dedin mi? Dünyanın en mutlu insanı olmak istiyorsan elindekilerin kıymetini bil ve şükret...
''Hayır.'' diyebilin.
İyi bir insan olmak hepimizin hedefi olmalı ama bu iyiliğin suistimal edildiği yerde durmamak lazım. Bazen sırf iyi olduğumuz için kaybederiz. Haklı olduğumuz halde sustuğumuz için kötü oluruz mesela. O yüzden bazen ipleri ele almak lazım. ''Eyvallah'' demek yerine ''Hayır'' demeyi de bilmek lazım.
Birine ihtiyacınız olduğunda ''Neden?'' yerine ''Neredesin?'' diyecek insanlarla yoluna devam et. Diğerleri sadece çöp.
Keşke istediğimiz insanları hayatımıza alıp, istemediklerimizi çıkartabilsek. Bunlar tamamen bizim elimizde olan durumlar değil.
Ama kurallarımız belli; az insan çok huzur. Bir hikaye vardır.
Çok hastasın ve sana arkadaşların geçmiş olsun dileklerini iletiyor. Sonraki gün ''Nasıl oldun?'' diye sana soranlar olacak. İşte onlar senin gerçek arkadaşındır.
Hatalarınızı kabul edin.
Kendinizi kusursuz sanmayın, bu en büyük kusurunuz olur. Gurur yapmak yerine özür dileyin, ayrı olmak yerine bir olmayı tercih edin. Gurur kimseyi mutlu etmez. Belki de bütün hata senindir? Ama ben haklıyım, gerisi beni ilgilendirmez diyerek en büyük hatayı yapıyorsundur.
Hatayı başka yerlerde aramak yerine içinde ara. Bir insan geliyor kalbini paramparça ediyor.
Evet suçlu o gözükebilir ama onu hayatına sen aldın. ''Böyle olacağını nereden bilebilirdim?'' Bilemezdin. Ama kalbini kırmasına izin vermeyebilirdin.
Gönlün rahat mı? Elinden geleni yaptın mı? Cidden olmuyorsa zorlama.
Elinden geleni yaptıktan sonra yine olmadığını görürsen bir isyan hali yerine, ''Olması gereken belkide budur'' de. Ben çabamı gösterdim, uğraştım. Ama olmadı işte. Birini seviyorsun ona bunu söylüyorsun ama beklediğin cevabı sana vermiyor. Sonra sen onu kazanmak için hatta seni sevmesi için belli bir çaba gösteriyorsun ama o yine sana gelmiyor. Tamam sevgine karşılık bulamadın, bu oldukça zor bir durumdur. Ama dışarıdan bakınca mantıksız bir durum değil.
ŞÜKRETMEK...
Bana göre mutluluk denen şey şükürden ibarettir. Mutluluk asla ulaşamayacağımız anlarda değil ya da bir rüya alemine kapılmak da değildir.
Farkındalıktır mutluluk ve yalnızca şükredince anlaşılır...
Yaşadığı anın, sağlığın, zamanın kıymetini bilmeyene dünyayı verseler başka gezegen ister.
Yetinmektir mutluluk, seni sevenin kusurlarını görmek yerine sahiplenmektir. Rabbin eserini, ondan bir emanet olarak görmektir sevgiliyi. Layık bir evlat olup, okşanılan saçı haketmektir sevmek.
Şükretmektir sevmek ve sabretmektir beklemek.
Mutlu olmak için belki de mutlu etmek gerek en büyük imtihandır hayat, tabii ki zor olacak. Her yaşanılan kaderse Rabbimden gelen acılar başla göz üzerine. Hayatı farklı açılardan görüp, en iyisini dua ile dilemektir. Ve bana göre mutluluk denen şey şükürden ibarettir.
Kalın...
Bir gün birinden ayrılacaksınız. Ne kadar çok zaman geçtiğini anladığınızda, aşka olan sabırsızlığınız sizi yanlış yollara sürükleyecek. Eğer karşınıza sizi deli gibi sevecek biri çıkarsa, baştan başlayacaksınız aşk hayatına, aramaya. Bu ah almalar elbette ki bir gün son bulacak ve biri size ''Dur''! diyecek. Mutluluğu ararken yalnızlıktan şikayetçiydiniz. Vicdanını dinleyenlerdenseniz eğer, yalnızlık sizi uzunca bir süre yalnız bırakmayacak. Ama aşkı arama fikri sabırsız bir şekilde gelirse aklınıza, yanlışa düşmemek hemen hemen olanaksız.
Tabii bir tek şartla. Asıl aşkın sizi sevenin yanında kalmak olduğunu anladığınızda, gülen yüzünüzü aynada görmek yakında.
Kimisi dayanamaz değerlerini anlamaya. Kimi de tahammül edemez aynı şeyleri konuşmaya.
Bana sorarsanız kalın...
Giderek kötü anılacağınıza, sizi yormayacak hayatların başrolünde yer alın.
Enteresan...
''Yeniden sevebilir miyim?'' Sorusu uzunca bir süre meşgul etse de beni, geçmişi arkaya atıp, önüme bakmayı pek becerememişimdir. Sonra seven, hatta evli birinin bir başkasını da sevdiğini gördükten sonra, bir şeylerin yanlış gittiğini anladım. Demek aynı anda iki kişiyi sevebiliyormuş insanoğlu, ne kadar enteresan? Sanıyordum ki ne kadar çok seversem, o kadar sevilirim. Ne kadar iyi olursam, o kadar yanımda tutabilirim. Ters orantılı işliyormuş aşkın adresi.
Ne kadar acıtırsan ilgi görüyor,
Ne kadar kaçarsan o kadar düşünülüyor
ve ne kadar özlersen o kadar üzülüyormuşsun.
Asla aradığını bulamayan kızların, '' Hep odunlar denk geldi!'' demesi daha önce yanmadığının belirtisi değil mi? Aşkta canı yananlar bir daha dokunmaya korkarlar. Güzel olan şeylere hep zor ulaşılır.
Umudunuzu yitirmeyin.
Yeniden sevmek denen şey mümkün.
Eğer kalpte biri varken bir başkasını seveceğinize inancınız yoksa ihanete uğramış insanları düşünün. Çünkü her aşk hatıraların katili, her sevgi eskiye ihanettir.
Aşkın resmi...
Alıştım gitmelere, arkalarından bakakalmalara.
Hep kalan olduğumuz için vazgeçildik.
Hiç kimsenin gideni olamadığımız için belki de kaybettik.
Her sevgiye aşk dedik.
Bir başka aşkın acısını yaşarken, belki de gerçek aşkı kaçırdık. Çok sevdik, hiç olanlara her şeyimizi verdik. Güvendik bizden farkı yok sandık, yanıldık. Yandık göz göre göre kendimizi ateşe attık. Küllere dönüşse de yüreğimiz asla aşkı aramaktan vazgeçmedik.
Her ölüm kişinin kendi kıyametidir...
''OLMADI DİYE SIZLANDIĞIN DUAYA GÜN GELİR OLMADI DİYE ŞÜKREDERSİN''
Üstad ne güzel söylemiş. Hayatı özetleyen sözlerden Başımıza gelen her şeyi,yaşadıklarımızı ve yaşayacaklarımızı özetleyen bir söz. Bu söz sadece bu sayfada kalmasın. Hayata bu pencereden bakın."Kaybettiğini sandıkların belki de kurtulduklarındır.'' Neden böyle düşünmüyorsun? olaylara dar bir pencereden bakma. Daha derin bir bakış açısı ve daha geniş zamanda olayları inceleyin. Olgunluk seviyenizi geliştirin. Kendinizi her zaman bir üst seviyeye taşımayı başarın.
Her gün bir adım daha ileri git mesela. Hayat devam ediyor, durursan kaybedersin.
Hayat olgunlaştırır elbette ama sen akıllı ol yaşamadan olgunlaş. Annesiz babasız büyüyenler vardır bu hayatta hiç müzik dinlememiş sağırlar, cümle kuramamış dilsizler...
Dünyayı görememiş körler var. Bazıları halen daha ''Sevgilim bana iyi geceler yazdıktan sonra çevrimiçi oldu'' işte böyle şeylere kafasını takan ve böylesine basit şeylerle uğraşanlara söylüyorum.
''Yaşınız kırk olacak elbette ama kafanız hep on altı kalacak.'' O yüzden vücut yaşlanacak ama beyin genç kalacak rahat olabilirsiniz.
Olgunluk, haklı olduğun konuda bile susmak ile başlar. Üzülme hak seninle beraberdir, o seni korur...
Bazı duyuları eksik olan kardeşlerimizden bahsetmiştim bir önceki paragrafta. Ne zaman böyle bir engelli kardeşimi, abimi, ablamı görsem şu duayı yaparım ''Rabbim sen o kardeşlerimizin hayatını kolaylaştır, onlara hayırlı şifalar nasip eyle.''
Sizde görünce bu ve benzeri dualarınızı o kardeşlerimizden esirgemeyin. Ve kendinize dönüp bu günde sağlıklı olduğunuz için hamd edin. Yarın kolunuz olmayabilir, bacağınızla vedalaşabilirsiniz. Uyandığın her güne şükret ve sana nimet vereni gör.
Baban sana yirmi megapiksellik kamerası olan telefon alınca deliler gibi seviniyor ve ona her gün teşekkür ediyorsun. Rabbin sana 576 megapiksellik göz verdi, bunu nasıl görmedin?
Sadece on dakika gözlerini kapatarak bir bardak su içmeyi denesene bardağı bulacaksın, suyu bulacaksın ve dökmeden dolduracaksın.
Ve daha da önemlisi, Rabbin sana o suyu verdi.
Afrika da bir damla suya muhtaç olan bir insan da olabilirdin.
Görmenizi çok istiyorum o yüzden bunları yazdım, çok aciziz çok.
Görmemiz gerekeni görmüyoruz. Ve işimize yaramayacak olan ne varsa gözümüzün önüne doldurmuşuz.
Büyük hayallerimiz vardı lakin küçük insanlar için heba ettik o güzelim hayallerimizi.
Aslında insana koyan hayallerimizin heba olması değil, bir daha aynı hevesle o hayalleri kuramayacak olmak insanı yoruyor. Bir yerler de bir şeylerin eksikliği var üzerinde.
Kapanmayacak yaralarım var.
Geçip gidiyor elbette ama canından can alıyor işte.
Düşünüyorsun gecelerce ama bir sonuca varamıyorsun işte gece uyumadan önce hayal kuruyorum mesela ama nedense sonu hiç mutlu bitmiyor. İllaki bir yerde bir sorun çıkıyor.
Bilinçaltımın nasıl tahribata uğradığını sen düşün. Öyle yıktılar ki hayallerimizi, hayaller sorun değil de için de yaşanacaklar vardı, yarım kaldı ben ona üzülüyorum.
Yazık olmadı, sakın böyle düşünme. Yazık ettin! Böyle düşün.
Yalvarmak yerine kaybetmeyi seçin, vazgeçmeyi seçin! Ama yalvarmayın!
Bazılarını görüyorum resmen kalbim kırılsın, canım yansın diye, göz göre göre ateşe atlıyor.
Seni sevmeyene koşmak neden? Tamam bir koştun olmadı, hadi bir daha koştun ve o kurşun göğsüne geldi. Kanıyorsun ama koşmak istiyorsun ve son defa koşuyorsun, bu sefer o kurşun kalbine geliyor. Sen o insan için zaten ölmüşsün. Üç seferde seni vurmuş şimdi kanayan yaralarını iyileştirme vakti. Kalk ayağa ve çok güzel vazgeç ondan.
Olmuyorsa zorlama!
Neden hiçbir şey yolunda gitmiyor?
Her şey neden beni buluyor?
Şunu hiçbir zaman unutmamanı istiyorum. Hayatta her şey bir imtihandır ve imtihana dayanabildiğin kadar Rabb'inin katında değerlisin. Elbet günün birinde senin için de doğacak o güneş. Sakın soldurma umutlarını, bahar senin için de gelecek bir gün. Sabret. Yolunda gitmeyen şeylerin verdiği huzursuzluk bir gün elbet son bulacaktır. Bu da senin imtihanın işte, Rabb'in dayanma gücünü ölçüyordur belki. Dünyada yanıyorsundur ahirette yanmamak için böyle düşün bir de. Sıkıntılar seni daha güçlü bir insan yapar.
Kendin için bir şeyler yap...
Kendine daha fazla zaman ayır...
Kendimize zaman ayırmayı unuttuk. Hayatımız ciddi bir koşuşturma içerisinde geçiyor. Durup bir an düşünmemize fırsat bile vermiyorlar. Öyle boğulup kalmışız bu koşturmanın içerisinde. Kendine zaman ayır, yalnız başına bir yerlere git. Yalnızsan bunun değerini bil mesela, yalnızlığına kızma. Kafanı dinle, kafan ne söylüyor onu iyi dinle...
Elinizdekilerle mutlu olun...
Elindekilerle mutlu ol. Sahip olmadan önce sahip olduklarının değerini bil. Sana verilenlerin değerini bil. Her zaman yeni bir şeyler istemeyin, istemek değil de değerini bilmek olsun göreviniz.
Hayatın da olan ve almayan şeylere ne zaman şükür ettin? Sağlıklı olmana ne zaman şükür ettin?
Ya da sana verilmeyen bir hastalık için '' Allah'ım bana o hastalığı vermedin, sana şükürler olsun.
Hasta olan kullarına da hayırlı şifalar nasip eyle.'' dedin mi? Dünyanın en mutlu insanı olmak istiyorsan elindekilerin kıymetini bil ve şükret...
''Hayır.'' diyebilin.
İyi bir insan olmak hepimizin hedefi olmalı ama bu iyiliğin suistimal edildiği yerde durmamak lazım. Bazen sırf iyi olduğumuz için kaybederiz. Haklı olduğumuz halde sustuğumuz için kötü oluruz mesela. O yüzden bazen ipleri ele almak lazım. ''Eyvallah'' demek yerine ''Hayır'' demeyi de bilmek lazım.
Birine ihtiyacınız olduğunda ''Neden?'' yerine ''Neredesin?'' diyecek insanlarla yoluna devam et. Diğerleri sadece çöp.
Keşke istediğimiz insanları hayatımıza alıp, istemediklerimizi çıkartabilsek. Bunlar tamamen bizim elimizde olan durumlar değil.
Ama kurallarımız belli; az insan çok huzur. Bir hikaye vardır.
Çok hastasın ve sana arkadaşların geçmiş olsun dileklerini iletiyor. Sonraki gün ''Nasıl oldun?'' diye sana soranlar olacak. İşte onlar senin gerçek arkadaşındır.
Hatalarınızı kabul edin.
Kendinizi kusursuz sanmayın, bu en büyük kusurunuz olur. Gurur yapmak yerine özür dileyin, ayrı olmak yerine bir olmayı tercih edin. Gurur kimseyi mutlu etmez. Belki de bütün hata senindir? Ama ben haklıyım, gerisi beni ilgilendirmez diyerek en büyük hatayı yapıyorsundur.
Hatayı başka yerlerde aramak yerine içinde ara. Bir insan geliyor kalbini paramparça ediyor.
Evet suçlu o gözükebilir ama onu hayatına sen aldın. ''Böyle olacağını nereden bilebilirdim?'' Bilemezdin. Ama kalbini kırmasına izin vermeyebilirdin.
Gönlün rahat mı? Elinden geleni yaptın mı? Cidden olmuyorsa zorlama.
Elinden geleni yaptıktan sonra yine olmadığını görürsen bir isyan hali yerine, ''Olması gereken belkide budur'' de. Ben çabamı gösterdim, uğraştım. Ama olmadı işte. Birini seviyorsun ona bunu söylüyorsun ama beklediğin cevabı sana vermiyor. Sonra sen onu kazanmak için hatta seni sevmesi için belli bir çaba gösteriyorsun ama o yine sana gelmiyor. Tamam sevgine karşılık bulamadın, bu oldukça zor bir durumdur. Ama dışarıdan bakınca mantıksız bir durum değil.
ŞÜKRETMEK...
Bana göre mutluluk denen şey şükürden ibarettir. Mutluluk asla ulaşamayacağımız anlarda değil ya da bir rüya alemine kapılmak da değildir.
Farkındalıktır mutluluk ve yalnızca şükredince anlaşılır...
Yaşadığı anın, sağlığın, zamanın kıymetini bilmeyene dünyayı verseler başka gezegen ister.
Yetinmektir mutluluk, seni sevenin kusurlarını görmek yerine sahiplenmektir. Rabbin eserini, ondan bir emanet olarak görmektir sevgiliyi. Layık bir evlat olup, okşanılan saçı haketmektir sevmek.
Şükretmektir sevmek ve sabretmektir beklemek.
Mutlu olmak için belki de mutlu etmek gerek en büyük imtihandır hayat, tabii ki zor olacak. Her yaşanılan kaderse Rabbimden gelen acılar başla göz üzerine. Hayatı farklı açılardan görüp, en iyisini dua ile dilemektir. Ve bana göre mutluluk denen şey şükürden ibarettir.
Kalın...
Bir gün birinden ayrılacaksınız. Ne kadar çok zaman geçtiğini anladığınızda, aşka olan sabırsızlığınız sizi yanlış yollara sürükleyecek. Eğer karşınıza sizi deli gibi sevecek biri çıkarsa, baştan başlayacaksınız aşk hayatına, aramaya. Bu ah almalar elbette ki bir gün son bulacak ve biri size ''Dur''! diyecek. Mutluluğu ararken yalnızlıktan şikayetçiydiniz. Vicdanını dinleyenlerdenseniz eğer, yalnızlık sizi uzunca bir süre yalnız bırakmayacak. Ama aşkı arama fikri sabırsız bir şekilde gelirse aklınıza, yanlışa düşmemek hemen hemen olanaksız.
Tabii bir tek şartla. Asıl aşkın sizi sevenin yanında kalmak olduğunu anladığınızda, gülen yüzünüzü aynada görmek yakında.
Kimisi dayanamaz değerlerini anlamaya. Kimi de tahammül edemez aynı şeyleri konuşmaya.
Bana sorarsanız kalın...
Giderek kötü anılacağınıza, sizi yormayacak hayatların başrolünde yer alın.
Enteresan...
''Yeniden sevebilir miyim?'' Sorusu uzunca bir süre meşgul etse de beni, geçmişi arkaya atıp, önüme bakmayı pek becerememişimdir. Sonra seven, hatta evli birinin bir başkasını da sevdiğini gördükten sonra, bir şeylerin yanlış gittiğini anladım. Demek aynı anda iki kişiyi sevebiliyormuş insanoğlu, ne kadar enteresan? Sanıyordum ki ne kadar çok seversem, o kadar sevilirim. Ne kadar iyi olursam, o kadar yanımda tutabilirim. Ters orantılı işliyormuş aşkın adresi.
Ne kadar acıtırsan ilgi görüyor,
Ne kadar kaçarsan o kadar düşünülüyor
ve ne kadar özlersen o kadar üzülüyormuşsun.
Asla aradığını bulamayan kızların, '' Hep odunlar denk geldi!'' demesi daha önce yanmadığının belirtisi değil mi? Aşkta canı yananlar bir daha dokunmaya korkarlar. Güzel olan şeylere hep zor ulaşılır.
Umudunuzu yitirmeyin.
Yeniden sevmek denen şey mümkün.
Eğer kalpte biri varken bir başkasını seveceğinize inancınız yoksa ihanete uğramış insanları düşünün. Çünkü her aşk hatıraların katili, her sevgi eskiye ihanettir.
Aşkın resmi...
Alıştım gitmelere, arkalarından bakakalmalara.
Hep kalan olduğumuz için vazgeçildik.
Hiç kimsenin gideni olamadığımız için belki de kaybettik.
Her sevgiye aşk dedik.
Bir başka aşkın acısını yaşarken, belki de gerçek aşkı kaçırdık. Çok sevdik, hiç olanlara her şeyimizi verdik. Güvendik bizden farkı yok sandık, yanıldık. Yandık göz göre göre kendimizi ateşe attık. Küllere dönüşse de yüreğimiz asla aşkı aramaktan vazgeçmedik.
Her ölüm kişinin kendi kıyametidir...
''OLMADI DİYE SIZLANDIĞIN DUAYA GÜN GELİR OLMADI DİYE ŞÜKREDERSİN''
Üstad ne güzel söylemiş. Hayatı özetleyen sözlerden Başımıza gelen her şeyi,yaşadıklarımızı ve yaşayacaklarımızı özetleyen bir söz. Bu söz sadece bu sayfada kalmasın. Hayata bu pencereden bakın."Kaybettiğini sandıkların belki de kurtulduklarındır.'' Neden böyle düşünmüyorsun? olaylara dar bir pencereden bakma. Daha derin bir bakış açısı ve daha geniş zamanda olayları inceleyin. Olgunluk seviyenizi geliştirin. Kendinizi her zaman bir üst seviyeye taşımayı başarın.
Her gün bir adım daha ileri git mesela. Hayat devam ediyor, durursan kaybedersin.
Hayat olgunlaştırır elbette ama sen akıllı ol yaşamadan olgunlaş. Annesiz babasız büyüyenler vardır bu hayatta hiç müzik dinlememiş sağırlar, cümle kuramamış dilsizler...
Dünyayı görememiş körler var. Bazıları halen daha ''Sevgilim bana iyi geceler yazdıktan sonra çevrimiçi oldu'' işte böyle şeylere kafasını takan ve böylesine basit şeylerle uğraşanlara söylüyorum.
''Yaşınız kırk olacak elbette ama kafanız hep on altı kalacak.'' O yüzden vücut yaşlanacak ama beyin genç kalacak rahat olabilirsiniz.
Olgunluk, haklı olduğun konuda bile susmak ile başlar. Üzülme hak seninle beraberdir, o seni korur...
Bazı duyuları eksik olan kardeşlerimizden bahsetmiştim bir önceki paragrafta. Ne zaman böyle bir engelli kardeşimi, abimi, ablamı görsem şu duayı yaparım ''Rabbim sen o kardeşlerimizin hayatını kolaylaştır, onlara hayırlı şifalar nasip eyle.''
Sizde görünce bu ve benzeri dualarınızı o kardeşlerimizden esirgemeyin. Ve kendinize dönüp bu günde sağlıklı olduğunuz için hamd edin. Yarın kolunuz olmayabilir, bacağınızla vedalaşabilirsiniz. Uyandığın her güne şükret ve sana nimet vereni gör.
Baban sana yirmi megapiksellik kamerası olan telefon alınca deliler gibi seviniyor ve ona her gün teşekkür ediyorsun. Rabbin sana 576 megapiksellik göz verdi, bunu nasıl görmedin?
Sadece on dakika gözlerini kapatarak bir bardak su içmeyi denesene bardağı bulacaksın, suyu bulacaksın ve dökmeden dolduracaksın.
Ve daha da önemlisi, Rabbin sana o suyu verdi.
Afrika da bir damla suya muhtaç olan bir insan da olabilirdin.
Görmenizi çok istiyorum o yüzden bunları yazdım, çok aciziz çok.
Görmemiz gerekeni görmüyoruz. Ve işimize yaramayacak olan ne varsa gözümüzün önüne doldurmuşuz.
Büyük hayallerimiz vardı lakin küçük insanlar için heba ettik o güzelim hayallerimizi.
Aslında insana koyan hayallerimizin heba olması değil, bir daha aynı hevesle o hayalleri kuramayacak olmak insanı yoruyor. Bir yerler de bir şeylerin eksikliği var üzerinde.
Kapanmayacak yaralarım var.
Geçip gidiyor elbette ama canından can alıyor işte.
Düşünüyorsun gecelerce ama bir sonuca varamıyorsun işte gece uyumadan önce hayal kuruyorum mesela ama nedense sonu hiç mutlu bitmiyor. İllaki bir yerde bir sorun çıkıyor.
Bilinçaltımın nasıl tahribata uğradığını sen düşün. Öyle yıktılar ki hayallerimizi, hayaller sorun değil de için de yaşanacaklar vardı, yarım kaldı ben ona üzülüyorum.
Yazık olmadı, sakın böyle düşünme. Yazık ettin! Böyle düşün.
Yalvarmak yerine kaybetmeyi seçin, vazgeçmeyi seçin! Ama yalvarmayın!
Bazılarını görüyorum resmen kalbim kırılsın, canım yansın diye, göz göre göre ateşe atlıyor.
Seni sevmeyene koşmak neden? Tamam bir koştun olmadı, hadi bir daha koştun ve o kurşun göğsüne geldi. Kanıyorsun ama koşmak istiyorsun ve son defa koşuyorsun, bu sefer o kurşun kalbine geliyor. Sen o insan için zaten ölmüşsün. Üç seferde seni vurmuş şimdi kanayan yaralarını iyileştirme vakti. Kalk ayağa ve çok güzel vazgeç ondan.
Olmuyorsa zorlama!
16 Ocak 2017 Pazartesi
Oluruna bırak...
İnsanlar asla değişmez, bir kere giden bir daha gider...
Ben önceden böyle değildim, insanlara olan güvenimi sonradan yitirdim.Eskiden olsa herkes ikinci bir şansı hak eder diye düşünürdüm. Ama bir insan senin üzüleceğini bile bile aynı hatayı iki kere yapınca inancını yitiriyorsun. İnsanların asla değişmeyeceğini kalbimi aynı yerden defalarca kıranlardan öğrendim...
Bir insan neyse o dur...
Sana yaşattığı her şey yaşatacaklarının teminatıdır. Şimdi mutlu eden gelecekte de mutlu eder. Şimdi üzen, sonradan daha çok üzer. Ve aklından şunu hiçbir zaman çıkarma: ''Hayatından bir kere giden yine gider...''
Bazen pişman olduğunu söyler, bazen değiştim der...
Belki aradığını bulamadığından, belki de senden daha iyisini bulana kadar sana geri dönmek ister. Gönlünü almak için üzerine daha çok düşer, arar sorar, daha ilgili görünür... Ama bunların hepsi sen yeniden ona kucak açana kadardır. Hikayenin gerisi daha önce ne yaşadıysan aynısı işte...
Bir süre mutlu olursun, sonra o yine gider...
Yani insanlar değişmez, seni değiştirene inandırır hepsi bu...
Eskiden ''Güvenilecek insan yok!'' diyenlere, ''Sen yanlış insanları seçiyorsun'' derdim.
Ama zamanla umudunu kaybediyor insan. ''O yapmaz!'' dediklerimiz var ya, yapmaz dediklerimiz herşeyi yaptılar.
Bizim yere göğe sığdıramadıklarımız, bizi kalbinde bir köşeye sıkıştıramadılar.
Alış diyorlar...
Gün gelir herşey geçer, hatta zamanla unutursun diyorlar.
Alışırım elbet...
Hatta geçer belki zamanla.
Ama yaşadığım hiçbir şeyi unutmayacağım asla...
Herkesin yaşattıklarını yaşama günü mutlaka gelir...
Biliyorum ki ilahi adalet bir gün mutlaka tecelli edecek bu dünyada olmasa da. Ben buna inanıyorum. Ama bazıları var, yaşattığı her şeyi burada yaşasın ve göreyim istiyorum.
Ne güzel çocuklardık oysa, ne kötü adamlar yarattılar bizden...
İşte onlar var ya...
Onlara hakkımız helal değil bizim. Biz onları affetsek de onların vicdanı affetmeyecek kendilerini.
Kimsenin hayatı mükemmel gitmez. Onlar da dibe vurdukları biz zaman hatırlayacaklardır mutlaka... Ve o zaman ilk akıllarına gelen biz olacağız. Kim bilir belki de pişman olurlar bir gün ama bunun için bile çok geç kalmış olacaklar.
Birilerinin terk etmesi, gitmesi, sevmemesi gerçekten önemli değil. Ama seviyormuş gibi yapması, kendine alıştırması, bağlaması hiç affedilir gibi değil...
Kimseye beddua ettiğimiz yok ama herkes yaşattığını bir gün yaşamalı.
Verdiği kadar mutluluğu ve bıraktığı kadar acıyı...
Unutma ki nasip bir tanedir, gerisi bahanedir...
Gün gelir şikayetçi olduğun her şeyi özlersin. Nefret ettiğini düşündüğün şeylerin aslında sevdiğin şeyler olduğunu fark edersin.
İşte bunun adı pişmanlık...
Eğer pişman olduğun şey bir daha düzeltemeyeceğin bir şeyse bu vicdan azabına dönüşür.
Ve inan bununla asla baş edemezsin...
Yani bir hiç için hayatının insanını kaybetme.
Çünkü bir kere kaybedersen, bir daha asla sahip olamazsın.
Yol girer araya...
Zaman girer...
Sonra başka birileri...
Sonra ne kadar pişman olursan ol, bir daha asla olmaz eskisi gibi...
Unutma ki nasip bir tanedir.
Sevdiği yanındayken şükretmeyi bilmeyeni, Allah, ayrılınca ''geri dönsün'' diye yalvartmasını da bilir...
Gülümsemek umuttur...
Hayatta kayıpların olacak mutlaka, olsun...
Hiçbir zaman harcadığın zamanı, verdiğin emeği ziyandan sayma. Onlar senin tecrübelerindir...
Kayıplarla öğrenirsin sahip olduklarının kıymetini, onlar öğretir sana insanları tanımayı...
Ve yanılarak öğrenir insan doğruyu yanlıştan ayırmayı. Bunları öğrendikçe hayal kırıklığına uğrama asla, aksine daha güçlü dur. Daha sağlam bassın ayakların yere... Hiçbir zaman her şey bitmiş gibi kaybetme kendini. Her zaman bir başka yol vardır kesinlikle. Evrene nasıl bir ruh halini yansıtırsan onu alırsın, bu yüzden daima güçlü görün!
Olup biten her kötü şeye ana avrat söver gibi gülümse!
Sonra yeniden başla her şeye...
Mutlu olduğun zamanlarda bir tutam gülücük koy cebine, ihtiyacın olacak...
Hayat her zaman yolunda gitmeyecektir çünkü. En önemli tecrübelerini en ağır kayıplarla öğrenir insan. Mühim olan yaşadıklarından bir şey öğrenebilmek...
Çok seveceksin kimi zaman ama kıymetin bilinmeyecek.
Kırılmasın isteyeceksin, o paramparça edecek.
Kaybetmemek için her şeyi yapacaksın ama o gidecek...
Gitsinler...
Gönlü senin yanında olmayanın vücudu nerede olursa olsun önemi yok. Biri yanındaysa eğer, teniyle, nefesiyle, aklıyla, ruhuyla yanında olmalı. Diğer türlüsünün aldatmaktan bir farkı var mı?
Gitsinler...
Ne halleri varsa görsünler! Verdiğin sevginin kıymetini bilmeyen çektiğin acının zerresini bilemez. Bu yüzden onlar için üzülmeye değmez. Senin mutsuzluğunla gurur bile duyar onlar, ''Hala beni seviyor, hala bekliyor, hala özlüyor...'' diye düşünürler. Onların kaçarak yarım bıraktığı savaşı sen gülümseyerek kazan.
Asla yenilme!
Terk edip gidenlerin ardından dövünür gibi değil, yalnızlığınla övünür gibi gülümse!
Ben kaybetmedim, ben düşmedim, hala güçlüyüm ve hala varım! der gibi gülümse...
Çünkü gülümsemek umuttur, anlık da olsa tüm kederini unutturur...
Yalnız olduğunu hiçbir zaman düşünme,
biri hep seninle...
Küçükken anneme ''Allah nerede?'' diye sordum.
Gülümsediğini hatırlıyorum o an annemin. Usulca yanıma yaklaştı, avuç içlerini başımda hissettim, saçlarımı okşadı.
Dedi ki;
''Allah adını andığın her yerdedir...''
Annemin söylediği şeyin ne anlama geldiğini anlamasam da o cümleyi asla unutmadım ve O'nun adını andığım her yerde olduğunu biliyordum. Büyüdükçe ne anlama geldiğini anlamaya başladım o cümlenin.
''Allah, adını andığın her yerdedir...''
Yani O,senin O,nu hatırladığın, adını zikrettiğin,şükrettiğin, dua ettiğin, af dilediğin, O'nu hatırladığın her yerde... Bazen hiç tanımadığın birine ettiğin yardım karşılığı sana edilmiş bir minnet teşekküründe... Bazen diğer canlılar için bir köşe başına koyduğun su kabında... Bazen öpüp yüksek bir yere bıraktığın yerdeki bir ekmek parçasında... O yalnızca dilde değil, yapılmış tüm iyiliklerdedir.
O, hiç kimsenin tahmin bile edemeyeceği, düşünemeyeceği, bilemeyeceği her yerde...
Senin fikrinde...
Senin niyetinde...
Senin vicdanında...
Senin kalbinin en derin yerinde, hiçbir güçlü duygunun erişemeyeceği kadar en derin zerrendedir...
Yani yaptığın iyi kötü her şeyde, ağladığında, ağlattığında, tüm başarılarında ya da hayal kırıklıklarında seninle olan biri var.
Asla yalnız olduğunu düşünme.
Ömrün boyunca seni asla yalnız bırakmayacak biri hep yanında...
Kimsenin sevgimizi kullanmasına izin vermeyelim kalbim...
Mesela bugünü milat say. Biz bugün terk edildik...
Her geçen gün bir çentik at kan kaybettiğimiz yere. Unutmayalım bugünü, ne zaman affedecek gibi olsak hatırlayalım. Mutlaka hatırlayalım kalbim, asla affetmeyelim! Çünkü bir kere giden bir daha gider. Bir kere affedersek bir daha toparlamamız mümkün değil...
Bizim zayıf noktamız sevgimiz. Bunu biliyorlar kalbim, kullandırmayalım sevgimizi. Kimsenin kirletmesine izin vermeyelim...
Bizi en çok kimler hayal kırıklığına uğrattı biliyor musun?
Sevdiklerimiz... En çok da onların yaptıkları battı, onların yaptıklarını yediremedik kendimize. Sevmeye bile kıyamadıklarımız var ya hani, ''O asla yapmaz!'' deyip kefil olduklarımız... İşte onlar yapmaz dediğimiz her şeyi yaptıkları için böyle içinden çıkılmaz bir hale geldiği duygularımız. Hep onlar yüzünden darmadağınığız... Biz hiç tereddüt bile etmeden onlara emanet etmiştik kendimizi.
Çünkü onlar milyonlarca insanın içinden güvenmeyi seçtiklerimizdi, en çok inandıklarımız, en çok sevdiklerimizdi.
Ve yine en iyi onlar öğretti, hiç kimseye sonsuz güvenilmeyeceğini...
Sağ olsunlar...
Sevgisinden büyük olur acısı kalpten sevenlerin...
Bazıları yalnızca bedenini götürür giderken...
Hayallerini bırakırlar, anılarını... Ve bir daha toparlaması mümkün olmayan bir enkaz bırakırlar geriye...
Bazen ''Sen daha iyisine layıksın'' derler.
Bazen ''Ben sana göre değilim'' derler.
Bazen de ''Her şey senin mutluluğun için'' derler...
Derler ve giderler...
Bizi en çok mutluluğumuzu istediğini söyleyenler incitirler...
Ayrılık da elbette aşka dahil.
Ama zamansız ayrılıklar yok mu, hani şu her şey yolundayken, üstelik tek bir neden bile yokken bir hiç gibi yüzüstü bırakıldığımız ayrılıklar... Dokunuyor insana.
Saçma bir kısa mesajla bitmesi var bir de... Birlikte geçmiş onca güzel zamanı tek bir kısa mesaja sığdıran ayrılıklar var...
En çok da bu koyuyor işte...
Birşeyler anlatmaya çalışıyorsun, yazmaya çalışıyorsun, ses tonun yok, bakışın, telaşın... Hiçbirini gösteremiyorsun, ifade edemiyorsun. Tarifsiz bir şekilde canım acıyor ama bunu hissettiremiyorsun...
Oysa bir kere sarılsan düzelecek gibidir, böyle olunca yapamıyorsun işte...
Ben de yapamadım üzgünüm...
Sevdiğin kadar sevilirsin diye bir şey yok bu hayatta. Ne kadar seversen o kadar acı çekiyorsun sonunda.
Mesele çok ya da az sevmek de değil aslında.
Mesele hak edeni sevmek, herkesi hak ettiğince sevmek...
Gün gelir canımlar, aşkımlar, hayatımlar, bebeğimler biter ve geriye bir tek adın kalır.
Herkes gibi bakar sana, herkes gibi çağırır.
O sana adını söyledikçe için acır.
Sesini duyarken özlersin onu...
Deli gibi severken kuru bir ''canım'' deyişine hasret kalırsın.
Bir gün gelir seviyorumlar biter geriye yalnızca adın kalır.
Adın batar, kendi adından bile nefret edersin o an.
Canını yakar, acıtır...
Sevgilim dediğin birinin sana adınla hitap etmesi,
gitme vaktinin yaklaştığını hatırlatır.
Çünkü artık sana söylenecek başka bir şey kalmamıştır...
Altını çizdiğin insanların, üzerini çizmek zor olur...
Kim olursan ol, ne olursan ol mutlaka hayatına birileri girecek...
Gün gelecek unutamam dediğin her şeyden sıyrılacaksın. Bir daha sevemem dediğin zamanları hiç hatırlamayacaksın bile. Hayat, hiç beklemediğin anda bütün yaralarını saracak birini verecek sana. Şimdiye kadar hayatına hiç kimsenin girmemesi bundan sonra da kimse olmayacak anlamına gelmiyor. Mutlaka birileri olacak...
Ya ilk kez sevmiş olacaksın birini ya da ikinci baharını yaşayacaksın...
Önemli olan hayatında birinin olması değil...
Asıl mesele hayatında seni yarım bırakmayacak birinin olması. Yanında olmadığın zamanlarda bile gözün arkada kalmayacak mesela. Çünkü güven olmazsa sevgi de olmaz. Sevsen bile yürümez o ilişki...
Hem çok sevmek marifet değil zaten. Asıl marifet hak eden insanı hakkınca sevebilmek. Yanlış kişiye sonsuz sevgi beslersen sonrasında çektiğin acının da bir sonu olmaz. Çünkü hak etmeyen insanlar senin acını asla umursamaz. Bu yüzden her geçen gün biraz daha sevdiğin insana dikkat et. Hayalleri yakışsın sana, düşünceleri, kişiliği yakışsın... Çünkü sevgide yakınlık tenle değil kalpte olur. İki kalpten biri dokunamazsa diğerine o aşk ayrılık doğurur.... Ve yalnızca seven üzülür, bunu asla aklından çıkarma...
Altını çizdiğin insanların üzerini çizmek zor olur...
Bu yüzden hayatına aldığın kişiye dikkat et... Seni anlayan, seni bilen, seni izlerken gözlerinin içi gülen insanları sev. Birini sevmek kolay şey... Gerçekten sevdiğin kişiden vazgeçmek zorunda kalmak ve buna alışmak o kadar da kolay olmaz. Çünkü alışmak ömürden yer ve asla doymaz...
Seni seviyorum diyen değil
tek kelime bile etmeden sevdiğini hissettiren biri olmalı hayatında.
Çünkü söylemek dilin hissetmek kalbin işidir...
Ben önceden böyle değildim, insanlara olan güvenimi sonradan yitirdim.Eskiden olsa herkes ikinci bir şansı hak eder diye düşünürdüm. Ama bir insan senin üzüleceğini bile bile aynı hatayı iki kere yapınca inancını yitiriyorsun. İnsanların asla değişmeyeceğini kalbimi aynı yerden defalarca kıranlardan öğrendim...
Bir insan neyse o dur...
Sana yaşattığı her şey yaşatacaklarının teminatıdır. Şimdi mutlu eden gelecekte de mutlu eder. Şimdi üzen, sonradan daha çok üzer. Ve aklından şunu hiçbir zaman çıkarma: ''Hayatından bir kere giden yine gider...''
Bazen pişman olduğunu söyler, bazen değiştim der...
Belki aradığını bulamadığından, belki de senden daha iyisini bulana kadar sana geri dönmek ister. Gönlünü almak için üzerine daha çok düşer, arar sorar, daha ilgili görünür... Ama bunların hepsi sen yeniden ona kucak açana kadardır. Hikayenin gerisi daha önce ne yaşadıysan aynısı işte...
Bir süre mutlu olursun, sonra o yine gider...
Yani insanlar değişmez, seni değiştirene inandırır hepsi bu...
Eskiden ''Güvenilecek insan yok!'' diyenlere, ''Sen yanlış insanları seçiyorsun'' derdim.
Ama zamanla umudunu kaybediyor insan. ''O yapmaz!'' dediklerimiz var ya, yapmaz dediklerimiz herşeyi yaptılar.
Bizim yere göğe sığdıramadıklarımız, bizi kalbinde bir köşeye sıkıştıramadılar.
Alış diyorlar...
Gün gelir herşey geçer, hatta zamanla unutursun diyorlar.
Alışırım elbet...
Hatta geçer belki zamanla.
Ama yaşadığım hiçbir şeyi unutmayacağım asla...
Herkesin yaşattıklarını yaşama günü mutlaka gelir...
Biliyorum ki ilahi adalet bir gün mutlaka tecelli edecek bu dünyada olmasa da. Ben buna inanıyorum. Ama bazıları var, yaşattığı her şeyi burada yaşasın ve göreyim istiyorum.
Ne güzel çocuklardık oysa, ne kötü adamlar yarattılar bizden...
İşte onlar var ya...
Onlara hakkımız helal değil bizim. Biz onları affetsek de onların vicdanı affetmeyecek kendilerini.
Kimsenin hayatı mükemmel gitmez. Onlar da dibe vurdukları biz zaman hatırlayacaklardır mutlaka... Ve o zaman ilk akıllarına gelen biz olacağız. Kim bilir belki de pişman olurlar bir gün ama bunun için bile çok geç kalmış olacaklar.
Birilerinin terk etmesi, gitmesi, sevmemesi gerçekten önemli değil. Ama seviyormuş gibi yapması, kendine alıştırması, bağlaması hiç affedilir gibi değil...
Kimseye beddua ettiğimiz yok ama herkes yaşattığını bir gün yaşamalı.
Verdiği kadar mutluluğu ve bıraktığı kadar acıyı...
Unutma ki nasip bir tanedir, gerisi bahanedir...
Gün gelir şikayetçi olduğun her şeyi özlersin. Nefret ettiğini düşündüğün şeylerin aslında sevdiğin şeyler olduğunu fark edersin.
İşte bunun adı pişmanlık...
Eğer pişman olduğun şey bir daha düzeltemeyeceğin bir şeyse bu vicdan azabına dönüşür.
Ve inan bununla asla baş edemezsin...
Yani bir hiç için hayatının insanını kaybetme.
Çünkü bir kere kaybedersen, bir daha asla sahip olamazsın.
Yol girer araya...
Zaman girer...
Sonra başka birileri...
Sonra ne kadar pişman olursan ol, bir daha asla olmaz eskisi gibi...
Unutma ki nasip bir tanedir.
Sevdiği yanındayken şükretmeyi bilmeyeni, Allah, ayrılınca ''geri dönsün'' diye yalvartmasını da bilir...
Gülümsemek umuttur...
Hayatta kayıpların olacak mutlaka, olsun...
Hiçbir zaman harcadığın zamanı, verdiğin emeği ziyandan sayma. Onlar senin tecrübelerindir...
Kayıplarla öğrenirsin sahip olduklarının kıymetini, onlar öğretir sana insanları tanımayı...
Ve yanılarak öğrenir insan doğruyu yanlıştan ayırmayı. Bunları öğrendikçe hayal kırıklığına uğrama asla, aksine daha güçlü dur. Daha sağlam bassın ayakların yere... Hiçbir zaman her şey bitmiş gibi kaybetme kendini. Her zaman bir başka yol vardır kesinlikle. Evrene nasıl bir ruh halini yansıtırsan onu alırsın, bu yüzden daima güçlü görün!
Olup biten her kötü şeye ana avrat söver gibi gülümse!
Sonra yeniden başla her şeye...
Mutlu olduğun zamanlarda bir tutam gülücük koy cebine, ihtiyacın olacak...
Hayat her zaman yolunda gitmeyecektir çünkü. En önemli tecrübelerini en ağır kayıplarla öğrenir insan. Mühim olan yaşadıklarından bir şey öğrenebilmek...
Çok seveceksin kimi zaman ama kıymetin bilinmeyecek.
Kırılmasın isteyeceksin, o paramparça edecek.
Kaybetmemek için her şeyi yapacaksın ama o gidecek...
Gitsinler...
Gönlü senin yanında olmayanın vücudu nerede olursa olsun önemi yok. Biri yanındaysa eğer, teniyle, nefesiyle, aklıyla, ruhuyla yanında olmalı. Diğer türlüsünün aldatmaktan bir farkı var mı?
Gitsinler...
Ne halleri varsa görsünler! Verdiğin sevginin kıymetini bilmeyen çektiğin acının zerresini bilemez. Bu yüzden onlar için üzülmeye değmez. Senin mutsuzluğunla gurur bile duyar onlar, ''Hala beni seviyor, hala bekliyor, hala özlüyor...'' diye düşünürler. Onların kaçarak yarım bıraktığı savaşı sen gülümseyerek kazan.
Asla yenilme!
Terk edip gidenlerin ardından dövünür gibi değil, yalnızlığınla övünür gibi gülümse!
Ben kaybetmedim, ben düşmedim, hala güçlüyüm ve hala varım! der gibi gülümse...
Çünkü gülümsemek umuttur, anlık da olsa tüm kederini unutturur...
Yalnız olduğunu hiçbir zaman düşünme,
biri hep seninle...
Küçükken anneme ''Allah nerede?'' diye sordum.
Gülümsediğini hatırlıyorum o an annemin. Usulca yanıma yaklaştı, avuç içlerini başımda hissettim, saçlarımı okşadı.
Dedi ki;
''Allah adını andığın her yerdedir...''
Annemin söylediği şeyin ne anlama geldiğini anlamasam da o cümleyi asla unutmadım ve O'nun adını andığım her yerde olduğunu biliyordum. Büyüdükçe ne anlama geldiğini anlamaya başladım o cümlenin.
''Allah, adını andığın her yerdedir...''
Yani O,senin O,nu hatırladığın, adını zikrettiğin,şükrettiğin, dua ettiğin, af dilediğin, O'nu hatırladığın her yerde... Bazen hiç tanımadığın birine ettiğin yardım karşılığı sana edilmiş bir minnet teşekküründe... Bazen diğer canlılar için bir köşe başına koyduğun su kabında... Bazen öpüp yüksek bir yere bıraktığın yerdeki bir ekmek parçasında... O yalnızca dilde değil, yapılmış tüm iyiliklerdedir.
O, hiç kimsenin tahmin bile edemeyeceği, düşünemeyeceği, bilemeyeceği her yerde...
Senin fikrinde...
Senin niyetinde...
Senin vicdanında...
Senin kalbinin en derin yerinde, hiçbir güçlü duygunun erişemeyeceği kadar en derin zerrendedir...
Yani yaptığın iyi kötü her şeyde, ağladığında, ağlattığında, tüm başarılarında ya da hayal kırıklıklarında seninle olan biri var.
Asla yalnız olduğunu düşünme.
Ömrün boyunca seni asla yalnız bırakmayacak biri hep yanında...
Kimsenin sevgimizi kullanmasına izin vermeyelim kalbim...
Mesela bugünü milat say. Biz bugün terk edildik...
Her geçen gün bir çentik at kan kaybettiğimiz yere. Unutmayalım bugünü, ne zaman affedecek gibi olsak hatırlayalım. Mutlaka hatırlayalım kalbim, asla affetmeyelim! Çünkü bir kere giden bir daha gider. Bir kere affedersek bir daha toparlamamız mümkün değil...
Bizim zayıf noktamız sevgimiz. Bunu biliyorlar kalbim, kullandırmayalım sevgimizi. Kimsenin kirletmesine izin vermeyelim...
Bizi en çok kimler hayal kırıklığına uğrattı biliyor musun?
Sevdiklerimiz... En çok da onların yaptıkları battı, onların yaptıklarını yediremedik kendimize. Sevmeye bile kıyamadıklarımız var ya hani, ''O asla yapmaz!'' deyip kefil olduklarımız... İşte onlar yapmaz dediğimiz her şeyi yaptıkları için böyle içinden çıkılmaz bir hale geldiği duygularımız. Hep onlar yüzünden darmadağınığız... Biz hiç tereddüt bile etmeden onlara emanet etmiştik kendimizi.
Çünkü onlar milyonlarca insanın içinden güvenmeyi seçtiklerimizdi, en çok inandıklarımız, en çok sevdiklerimizdi.
Ve yine en iyi onlar öğretti, hiç kimseye sonsuz güvenilmeyeceğini...
Sağ olsunlar...
Sevgisinden büyük olur acısı kalpten sevenlerin...
Bazıları yalnızca bedenini götürür giderken...
Hayallerini bırakırlar, anılarını... Ve bir daha toparlaması mümkün olmayan bir enkaz bırakırlar geriye...
Bazen ''Sen daha iyisine layıksın'' derler.
Bazen ''Ben sana göre değilim'' derler.
Bazen de ''Her şey senin mutluluğun için'' derler...
Derler ve giderler...
Bizi en çok mutluluğumuzu istediğini söyleyenler incitirler...
Ayrılık da elbette aşka dahil.
Ama zamansız ayrılıklar yok mu, hani şu her şey yolundayken, üstelik tek bir neden bile yokken bir hiç gibi yüzüstü bırakıldığımız ayrılıklar... Dokunuyor insana.
Saçma bir kısa mesajla bitmesi var bir de... Birlikte geçmiş onca güzel zamanı tek bir kısa mesaja sığdıran ayrılıklar var...
En çok da bu koyuyor işte...
Birşeyler anlatmaya çalışıyorsun, yazmaya çalışıyorsun, ses tonun yok, bakışın, telaşın... Hiçbirini gösteremiyorsun, ifade edemiyorsun. Tarifsiz bir şekilde canım acıyor ama bunu hissettiremiyorsun...
Oysa bir kere sarılsan düzelecek gibidir, böyle olunca yapamıyorsun işte...
Ben de yapamadım üzgünüm...
Sevdiğin kadar sevilirsin diye bir şey yok bu hayatta. Ne kadar seversen o kadar acı çekiyorsun sonunda.
Mesele çok ya da az sevmek de değil aslında.
Mesele hak edeni sevmek, herkesi hak ettiğince sevmek...
Gün gelir canımlar, aşkımlar, hayatımlar, bebeğimler biter ve geriye bir tek adın kalır.
Herkes gibi bakar sana, herkes gibi çağırır.
O sana adını söyledikçe için acır.
Sesini duyarken özlersin onu...
Deli gibi severken kuru bir ''canım'' deyişine hasret kalırsın.
Bir gün gelir seviyorumlar biter geriye yalnızca adın kalır.
Adın batar, kendi adından bile nefret edersin o an.
Canını yakar, acıtır...
Sevgilim dediğin birinin sana adınla hitap etmesi,
gitme vaktinin yaklaştığını hatırlatır.
Çünkü artık sana söylenecek başka bir şey kalmamıştır...
Altını çizdiğin insanların, üzerini çizmek zor olur...
Kim olursan ol, ne olursan ol mutlaka hayatına birileri girecek...
Gün gelecek unutamam dediğin her şeyden sıyrılacaksın. Bir daha sevemem dediğin zamanları hiç hatırlamayacaksın bile. Hayat, hiç beklemediğin anda bütün yaralarını saracak birini verecek sana. Şimdiye kadar hayatına hiç kimsenin girmemesi bundan sonra da kimse olmayacak anlamına gelmiyor. Mutlaka birileri olacak...
Ya ilk kez sevmiş olacaksın birini ya da ikinci baharını yaşayacaksın...
Önemli olan hayatında birinin olması değil...
Asıl mesele hayatında seni yarım bırakmayacak birinin olması. Yanında olmadığın zamanlarda bile gözün arkada kalmayacak mesela. Çünkü güven olmazsa sevgi de olmaz. Sevsen bile yürümez o ilişki...
Hem çok sevmek marifet değil zaten. Asıl marifet hak eden insanı hakkınca sevebilmek. Yanlış kişiye sonsuz sevgi beslersen sonrasında çektiğin acının da bir sonu olmaz. Çünkü hak etmeyen insanlar senin acını asla umursamaz. Bu yüzden her geçen gün biraz daha sevdiğin insana dikkat et. Hayalleri yakışsın sana, düşünceleri, kişiliği yakışsın... Çünkü sevgide yakınlık tenle değil kalpte olur. İki kalpten biri dokunamazsa diğerine o aşk ayrılık doğurur.... Ve yalnızca seven üzülür, bunu asla aklından çıkarma...
Altını çizdiğin insanların üzerini çizmek zor olur...
Bu yüzden hayatına aldığın kişiye dikkat et... Seni anlayan, seni bilen, seni izlerken gözlerinin içi gülen insanları sev. Birini sevmek kolay şey... Gerçekten sevdiğin kişiden vazgeçmek zorunda kalmak ve buna alışmak o kadar da kolay olmaz. Çünkü alışmak ömürden yer ve asla doymaz...
Seni seviyorum diyen değil
tek kelime bile etmeden sevdiğini hissettiren biri olmalı hayatında.
Çünkü söylemek dilin hissetmek kalbin işidir...
10 Ocak 2017 Salı
Hak ettiğini yaşa.
Hep birileri mutlu olsun diye uğraştın.
Kaybettiklerine takılıp kalma, hala sahip oldukların da yeter sana...
Son zamanlarda kendini yalnız hissediyorsun öyle değil mi? İçinde biriken, anlatmak isteyip anlatamadığın, paylaşacak kimseyi bulamadığın bir şeyler var. Ne zaman biriyle paylaşmaya kalksan seni anlamayacağını düşünüp susuyorsun. Ama bu şey seni her gün biraz daha kemiriyor, uykularını kaçırıyor, çoğu zaman da ağlıyorsun...
Kimi zaman oluyor güçsüz olduğunu düşünüyorsun. Sanki rüzgara kapılan bir tüy gibi hissediyorsun kendini. Gitmek istediğin yerden uzaklara savrulduğunu düşünüyorsun. Her şeyi boş verdim diyorsun, umrumda değil artık diyorsun, ne olacaksa olsun diyorsun ama böyle olması için yine de dua ediyorsun. Daha fazlasının olmasından korkuyorsun, kaybettiğin şeyleri yeniden kazanmak istiyorsun. Hatta bazen zamanı bile geri döndürmek için her şeyini vermeye hazırsın.
Çünkü her ne kadar umrumda değil desen de hala önemsiyorsun...
Hala düşünüyorsun...
Hala içinde bir umut taşıyorsun...
O umudu asla kaybetme!
Unutma ki her şeye sahip olanlar için değil, umudunu asla kaybetmeyenler için güneş her sabah doğar. Çünkü hiç kaybetmeyen insanlar sahip oldukları şeylerin değerini bilemezler. Mutlaka bir beklentin olmalı hayattan. Uykudan uyanır uyanmaz gerçekleşmesini beklediğin bir duan olmalı.
Kaybettiklerinin üzüntüsünü yaşamayı bırak ve sahip olduklarının keyfini çıkarmaya bak. Göreceksin ki üzüntülerinin hepsi geçecek.
Ve o gün hayat sana yeniden gülümseyecek...
''Önce o mutlu olsun, onun mutluluğuyla ben de mutlu olurum'' dediğin kaç kişi kaldı hayatında?
Kaç kişi mutluluk verdin diye minnettar kaldı sana?
Kendini ertelemekten vazgeç artık... Çünkü senin kendine verdiğin değer kadar kıymetlisin başkasının kalbinde. Bırak artık başkaları için çabalamayı. Herkese hak ettiği kadar ver herşeyi. Aşkı, saygıyı, sevgiyi... Hem böyle yaparsan pişmanlıkların da az olur. Kimsenin seni incitmesine izin verme. Birisiyle bağların kopmak üzereyse ve alttan alan, kaybetmemek için uğraşan yalnız seven sensen eğer boşver gitsin... Çünkü tek bir kişinin ayakta tutmaya çalıştığı hiçbir şey kalıcı değildir.
Mutsuz musun, o zaman kendin için bir şeyler yapmaya başla...
Aklına ilk gelen şey saçlarını kesmekse eğer (Kızlar için söylüyorum) bunu sakın yapma!. Yanlış insanlar tanıman, yanlış insanlara kıymet vermen senin hatan değil. Karşındaki kişinin çirkinliğini kendine zarar vererek süsleyemezsin. Ve inan bana seni üzen ama bunu hiç takmayan biri için yaptığın her çılgınlığın sonu pişmanlık olacak.
Başka şeyler dene. Seni üzen, sana birilerini hatırlatan şarkıları dinlemekten vazgeç mesela. Odana kapanıp için çıkana kadar ağlama. Üzülmen gerektiği kadar üzüleceksin elbette. Ama hiçbir bitiş tüm hayatı durdurmaya yetmez. Her son başka bir başlangıcı getirecek sana. Bu bazen zaman alabilir ama mutlaka düzelecek her şey...
Sen yeter ki kendini biraz sev...
Kendini biraz önemse...
Kendinin ne kadar değerli olduğunu fark et...
Her zaman bir umut vardır.
Güzel şeyler olsun istiyorsan eğer,
buna önce kendini inandır...
Herkes geçer diyor da hiç geçmiyor.
Aşkı layığıyla yaşayan adamlar acının da hakkını veriyor...
Yüreğinin yorulduğunu hissettin mi sen hiç?
Yani herhangi bir cumartesi sabahına kırılgan bir kalple uyandın mı?
Sevince bir başka kırılıyor insan işte. Özlüyorsun, merak ediyorsun ama elinden hiçbir şey gelmiyor. Kokusu burnunda, acısı kalbinde, hasreti kursağında kalıyor...
Bir zamanlar ona sarılarak uyandığın, birlikte kahvaltı hazırladığın cumartesi sabahları o yokken ıstırap oluyor.
Herkes geçer diyor da hiç geçmiyor...
Aşkı layığıyla yaşayan adamlar acının da hakkını veriyor.
Mutluyuz sandığım bir ilişkim vardı. Meğer ben öyle sanıyormuşum.
Neyse işte, saçma bir şeyden dolayı ayrıldık biz bununla. Yemin ederim bir gram günahım yok, bütün suç onundu.
Ama öyle bir sevmiştim ki ilk kez haklı olmama rağmen kendimi affettirmeye çalıştım.
O suçlu ama ben özür diledim. Barışamadık tabii. Bir gün karar verdim yanına gideceğim, bir de çiçek yaptırdım. Aradım bunu, görüşmek istemiyorum dedi. Nasıl bozuldum bilemezsin, günlerce ağladım. Ondan sonra da görüşemedik zaten ama o çiçeği saklıyorum hala.
Aptallık günlerimden hatıra...
En çok neye üzülüyorum biliyor musun?
Bir zamanlar sesimi duymadan uyuyamadığını söylerken, şimdi bir mesaj atmaya bile üşeniyorsun. Sanki hiç sarılıp uyumadın, sanki hiç omzuma yaslanıp ağlamadın...
Dua et de değsin bana yaşattığın bunca şeye. Dua et her şey yoluna girsin ve bir daha ağlama.
Çünkü bir daha ağlarken başını koyup teselli olamayacaksın bu omuzda...
Sahi hiç mi canın yanmadı, özlediğin olmadı mı, bir kere bile mi sesimi duymak istemedin? Ben senin herşeyine razıyken, sen kimleri mutlu ettin?
Sana ne diyebilirim ki başka?
İçimde sana karşı hissettiğim iyi kötü her şeyi bitirdin...
Biliyor musun kızamıyorum bile sana, nefret edemiyorum, kin tutamıyorum... Tüm bunlara rağmen seni sevmek de gelmiyor içimden. Mutluymuşsun, üzülmüşsün, pişmanmışsın...
Bu saatten sonra ne hissettiğinin hiçbir önemi yok.
Umurumda bile değil aslında.
Hakkın neyse onu yaşa...
NASIL DESEM...
BENİ ANLAYABİLMEN İÇİN
TEK BİR ŞEY GEREK ASLINDA.
HAK ETTİĞİNİ YAŞA...
Evet arkadaşlar değerli okurlarım; Bu tür ilişkiler de daha fazla zorlamanın bir anlamı yok bunu siz de bilin istiyorum.
Zoraki günaydınlar, samimiyetsiz iyi gecelerimiz bile kalmıyor bir süre sonra. Günler süren suskunluklarımız kalıyor geriye. Varsın onlar da olmasın artık... En azından hiçbir beklentimiz olmasın bundan sonra.
Yani sen sağ, ben selamet.
Ne bir haber bekle benden, ne de bir selam et...
Kopalım inceldiğimiz yerden...
Biliyorum uzun zamandır hasretle bekliyordun bu durumu.
Sırf bana haksızlık olmasın diye, sırf vicdanın rahat etsin diye benim ayrılmam için zorladın beni. Şayet böyle rahat edecekse için, huzurla yastığa koyabilirsin başını. Çünkü ben gidiyorum, çünkü başka bir yol bırakmadın bana.
Çünkü umursamaz tavrın benim dayanabilme gücüme çok fazla...
Sana olan kırgınlığım aşkımdan çok bu sefer...
An geliyor en derin hakaretleri etmek istiyorum sana ama hiçbir ağır söz seni anlatmaya yetmiyor.
İçimde sana karşı öyle bir kırgınlık var ki, ne yapsam hafiflemiyor...
Bir gün beni ara istiyorum...
Öyle telefonla falan değil, şefkatimi mesela, sevgimi ara...
Ama bende kaybettiğin huzuru hiç kimsede bulama...
YANLIŞ KİŞİLER YANLIŞ ZAMANLARDA GİDER, ÜZÜLME...
Kimseye sevilmemek dokunmaz...
Kimse kimseyi sevmek zorunda da değil zaten. Ama birbirinin sevdiğini sanıyorsun ya ve o da buna seni inandırıyor ya, işte bu çok kötü! Çünkü birini harbiden sevince ona kalbini açıyorsun, güveniyorsun, inanıyorsun... Sonra bir bakıyorsun uğruna ne savaşlar verdiğin insan sana kolayca sırtını dönüp gitmiş...
Hayal kırıklığı kardeşim...
İnsanın asıl canını acıtan şey de bu aslında. Sonra kimselere gönlünü açamıyorsun bir daha...
Umutlanmak diye bir şey var kardeşim...
Birini tanıyorsun ve her şeyin onunla daha başka olacağını düşünüyorsun. Hani her şey iyiye gidiyor sandığın, dahan da güzel olacak diye düşündüğün, buna tüm benliğinle inandığın bir an var. İşte bu noktadan sonra başlıyor aslında her şey.
Çünkü seni yüzüstü bırakan hiç kimse ona alışmadan, sevmeden, ona güvenmeden gitmez...
Yanlış kişiler yanlış zamanlarda terk eder...
Çünkü onlar senin ne kadar üzüleceğini hiç umursamaz. Sen onun için birçok şeyi feda etmişsindir, ama senin feda ettiğin hiçbir şey onun için bir şey ifade etmez.
Çünkü yanlış insanlardır o...
Ve sen...
Seni yanlış zamanda, ona en çok ihtiyacın olduğu anda, onu en çok sevdiğin zamanda terk eden birini asla affetme!
Ve asla öyle birini kayıptan da sayma. Aksine daha mutlu ol.
Şükret ondan kurtulduğun için, hatta sevin.
Sen Mutlu ol ki, artık ne kadar değersiz olduğunu hissetsin...
Bazı insanların hayatındaki yeri nettir.
Ya hep
Ya hiçtir...
Seven gider mi? Bir insan neden gider?
Seven gitmez aslında, gitmek zorunda kalır. Buna mecbur bırakılır. Gitmek öyle bir eylem ki, ölmekten bir adım geride olan bir şey. Çünkü biri senden gidiyorsa o kişi senin için ölmüş oluyor. Onun için sen çoktan ölmüşsün zaten. Bunu göze almak öyle kolay değildir. Hele ki seven biri, kalbini ortaya koyan birinin gitmesi çok daha zordur. Eğer durum böyleyken bile gidiyorsa, üzgünüm ama seni onun kadar seven olmayacak...
Bazı şeyler çok güzel yaşandı. Eksiksiz yaşandı. Her bir zerresi aklımız da kalacak kadar iyi yaşandı. Sonra o güzel şeyleri yaşadığın kişi senden gitti. Gitmek öyle bir kelime ki, ağırlığı olsa kaldırılmaz, süresi olsa sonsuza denk gelirdi. Şimdi sana, o zerresine kadar ezbere bildiğin anıları unut diyor. ''Gidiyorum'' demek sadece onu bağlamıyor, hatta ondan çok seni bağlıyor. Bağlamak bir yana, seni kördüğüm edip bırakıyor. Bu da işin sadece ''İnsan neden gider?'' kısmı.
Sevenin gitmesinden daha kolay bu elbette. Aklınızda bulunsun bu gitme türü basit insanlarda görülür. Yazları sıcak, kışları soğuk olan düz insanlar için geçerlidir. Kalıp savaşmak gibi bir huyları da yoktur, zora hiç gelemezler. Gitmek ise en sevdikleri...
Seven gitmez aslında, gitmek zorunda kalır. Buna mecbur bırakılır. Gitmek öyle bir eylem ki, ölmekten bir adım geride olan bir şey. Çünkü biri senden gidiyorsa o kişi senin için ölmüş oluyor. Onun için sen çoktan ölmüşsün zaten. Bunu göze almak öyle kolay değildir. Hele ki seven biri, kalbini ortaya koyan birinin gitmesi çok daha zordur. Eğer durum böyleyken bile gidiyorsa, üzgünüm ama seni onun kadar seven olmayacak...
Bazı şeyler çok güzel yaşandı. Eksiksiz yaşandı. Her bir zerresi aklımız da kalacak kadar iyi yaşandı. Sonra o güzel şeyleri yaşadığın kişi senden gitti. Gitmek öyle bir kelime ki, ağırlığı olsa kaldırılmaz, süresi olsa sonsuza denk gelirdi. Şimdi sana, o zerresine kadar ezbere bildiğin anıları unut diyor. ''Gidiyorum'' demek sadece onu bağlamıyor, hatta ondan çok seni bağlıyor. Bağlamak bir yana, seni kördüğüm edip bırakıyor. Bu da işin sadece ''İnsan neden gider?'' kısmı.
Sevenin gitmesinden daha kolay bu elbette. Aklınızda bulunsun bu gitme türü basit insanlarda görülür. Yazları sıcak, kışları soğuk olan düz insanlar için geçerlidir. Kalıp savaşmak gibi bir huyları da yoktur, zora hiç gelemezler. Gitmek ise en sevdikleri...
Kaybettiklerine takılıp kalma, hala sahip oldukların da yeter sana...
Son zamanlarda kendini yalnız hissediyorsun öyle değil mi? İçinde biriken, anlatmak isteyip anlatamadığın, paylaşacak kimseyi bulamadığın bir şeyler var. Ne zaman biriyle paylaşmaya kalksan seni anlamayacağını düşünüp susuyorsun. Ama bu şey seni her gün biraz daha kemiriyor, uykularını kaçırıyor, çoğu zaman da ağlıyorsun...
Kimi zaman oluyor güçsüz olduğunu düşünüyorsun. Sanki rüzgara kapılan bir tüy gibi hissediyorsun kendini. Gitmek istediğin yerden uzaklara savrulduğunu düşünüyorsun. Her şeyi boş verdim diyorsun, umrumda değil artık diyorsun, ne olacaksa olsun diyorsun ama böyle olması için yine de dua ediyorsun. Daha fazlasının olmasından korkuyorsun, kaybettiğin şeyleri yeniden kazanmak istiyorsun. Hatta bazen zamanı bile geri döndürmek için her şeyini vermeye hazırsın.
Çünkü her ne kadar umrumda değil desen de hala önemsiyorsun...
Hala düşünüyorsun...
Hala içinde bir umut taşıyorsun...
O umudu asla kaybetme!
Unutma ki her şeye sahip olanlar için değil, umudunu asla kaybetmeyenler için güneş her sabah doğar. Çünkü hiç kaybetmeyen insanlar sahip oldukları şeylerin değerini bilemezler. Mutlaka bir beklentin olmalı hayattan. Uykudan uyanır uyanmaz gerçekleşmesini beklediğin bir duan olmalı.
Kaybettiklerinin üzüntüsünü yaşamayı bırak ve sahip olduklarının keyfini çıkarmaya bak. Göreceksin ki üzüntülerinin hepsi geçecek.
Ve o gün hayat sana yeniden gülümseyecek...
8 Ocak 2017 Pazar
Herkesin yaşattığı her şey, bir gün kendi sınavı olacak.
Sen şimdi gittin ya, git...
Tahammül bir yere kadar. Huzursuz günlerin vardı, sabrettin güzel günlere dönüşmesi için. Sonra bir bakmışsın her şey daha kötüye gidiyor. Sana zarar veren şeyleri hayatından çıkartacaksın ki mutlu edenlere yer açılsın. Neden kendini üzüyorsun? Seni senden başkası üzemez. İnsanlara izin verdiğin kadar sana yakın olabilirler. Eğer sen ona çok izin verir, çok anlamlar yüklersen o insan gelir hayatının merkezi olur.
Geçmişteki halini özlüyorsan ne yapmalısın?
İlk zamanlar, özlenirmiş bir zaman sonra. Bazı şeyler bitermiş zamanla, sevgi kırıntısı bile kalmazmış dev aşkınızdan geriye. Kapıldığınız rüzgar dinince savrulursunuz başka taraflara. Sonbahara benzediniz siz, bir sürü yaprak döküldü yere. Ama siz hiç yan yana düşmediniz.
Aranızdaki aşk gerçekse şayet; ''Bir gün bitecek mi?'' endişesi yaşamazsınız. Eğer gerçek bir aşka sahip değilseniz üzerinde son kullanma tarihi olan bir üründen farkınız kalmamış olur. İlişkinizde bir sona erme tarihi vardır çünkü. İş bu noktaya gelirse bunu anlarsınız zaten, bir mutlu iseniz on mutsuz olursunuz. Bu durumu düzeltmek için gereken çabayı verdiyseniz ve yine de olmuyorsa yapacak birşey kalmamıştır. Artık tanıdığın gibi değilse, onu hiç tanımamış gibi yoluna devam edeceksin.
Nasılsa koymuşsun kafana, kim bilir ne kadar oldu kafanda bitireli beni. Aklından neler geçti, neler düşündün bilmiyorum. Ama vardır senin bir bildiğin...
Kimse kimseyi sonsuza dek sevmek zorunda değildi elbet. Ama dürüst olmaya mecburuz. İki kişinin yaşadığı bir ilişkiyi tek bir kişinin bitirmesi adil değil. Gözlerinin içine baka baka ''Seviyorum seni'' derken, içten içe terk etmek inan hiç adil değil.
Onun yaptığını kimse kimseye yapmaz...
Her neyse...
Dediğim gibi vardır elbette bir bildiğin...
Ya da kim bilir, belki de başka bir sevdiğin... Vardır işte bir şeyler. Seni değiştiren, seni benden alan
beni sana yok saydıran bir şeyler vardır elbette... Yoksa üzerine sinmiş kokum daha geçmeden kazağından, yüreğin geçmezdi ki benden...
Ben yanındayken aklın bende değilse, sen de durma zaten yanımda. Beni daha fazla alıştırma, daha çok sevdirme, bağlama kendine...
İnce hesaplar yapmayı iyi bilirsin sen, şunu da aklından hiç çıkarma: Herkesin yüreğini bilen Allah, kimsenin ahını bırakmaz kimsenin yanına...
Tebrik ederim seni...
Senin bitirdiğin bir ilişki var yüzüstü kalmadın sen. Terk edilmedin!
Gez dolaş göğsünü gere gere...
Soranlara gururla anlat marifetini, ''Ben terk edilmem, terk ederim!'' diyerek övün kendinle. Üzmüşsün, kırmışsın, yarım bırakmışsın, hiç takma bunları kafana, keyfine bak...
Dedim ya, sakın unutma!
Bizi eşit yaratan Allah, kimsede ne hak bırakır ne de ah...
MUTLULUĞU UZAKLARDA ARAMA!
MUTLULUK SENİN İÇİNDE.
HUZURU YANLIŞ KİŞİLERDE ARAMA!
HUZURUN TA KENDİSİ SENSİN.
Kendinle mutluysan başkasıyla işin olmaz zaten. Sen neden başkasını arıyorsun ki? Biri olsa daha iyi olur neden diyorsun ki?
Elbette onun da zamanı gelecek ama şu an onun zamanı değil. Yalnızlık beni her ne kadar yıpratsa da her zaman daha cazip gelmiştir. ''Az insan çok huzur'' diyorlar ya. Hakikaten öyle.
Başın ağrımıyor bundan emin olabilirsin. Sahte kalabalıkların olacağına samimi birkaç arkadaşın olsun senden daha iyisi yoktur. Gereksiz kalabalıklar hızını keser.
''Bazı zamanlar yalnızlıktan kaçıyoruz, bazen de yalnızlığa koşuyoruz. Huzuru dışarda aradıkça yanılıyoruz.
Huzur içimizde''
Kimileri kısa sürede bulur doğruyu kimileri bir ömür boşa geçirir. Kimileri dertten başını kaldıramaz. Kimileri dünya sarhoşu olur. İnsanlar hangi hayata aşık olursa diğerine kör olurmuş. Muazzam dengeyi kurmak lazım. Bu muazzam dengenin sana muazzam bir mutluluğu getireceği de aklında bulunsun.
Dünya hayatının gelip geçici olduğunu bir anlasak zaten mevzunun %90'ını çözmüş olacağız. Öyle konulara takılıp kalmışız ki gerçeği göremez olmuşuz. Şu önündeki perdeyi kaldır artık. Görmen gereken, bulman gereken daha büyük bir aşk var aslında. Çok yanlış yerlerde kayboldun. Gerçeği bulamıyorsun. Unutma Mevlana'nın şu sözünü ''Bulanlar yalnızca arayanlardır!''
Arayış içinde olmanın bile verdiği bir huzur vardır. Aradığını bulduğunda bu huzuru daha iyi anlayacaksın. Şunu asla unutma, aradığınla bulduğun aynı olsun. Bu yolda karşılaşacağın zorluklar elbette olacak. Yılmayıp bu yolda mücadele edenler elbette kazanacaklardır. Eğer yolun zorlu değilse o yoldan hayır gelmez zaten. Yol ne kadar zorlu ise zafer o kadar keyifli olur.
Hayatımız boyunca hedeflerimiz olsun, ulaşmak istediğiniz şeyler olsun. Bir hiç uğruna yaşamayın. Ve değmeyecek olan heveslerinizden arının. Bir abime sormuştum ''Dünyadan beklentin, amacın ne? diye. O da Dünyadan cenneti bekliyorum demişti. Muazzam bir cevaptı hiç kuşkusuz, bütün şifreyi çözmüş gibiydi adeta. Dünya hayatı Müslüman için bir zindandı ve o bunun farkındaydı. Bize haram kılınan şeyleri elbette yapmışızdır ve yapıyoruzdur. Fakat unutmayalım ki kalbimizi temiz tuttuğumuz sürece tüm güzellikler bizimle olacak...
Sabretmek mi yoksa bitirmek mi daha doğru?
Tahammül bir yere kadar. Huzursuz günlerin vardı, sabrettin güzel günlere dönüşmesi için. Sonra bir bakmışsın her şey daha kötüye gidiyor. Sana zarar veren şeyleri hayatından çıkartacaksın ki mutlu edenlere yer açılsın. Neden kendini üzüyorsun? Seni senden başkası üzemez. İnsanlara izin verdiğin kadar sana yakın olabilirler. Eğer sen ona çok izin verir, çok anlamlar yüklersen o insan gelir hayatının merkezi olur.
Geçmişteki halini özlüyorsan ne yapmalısın?
İlk zamanlar, özlenirmiş bir zaman sonra. Bazı şeyler bitermiş zamanla, sevgi kırıntısı bile kalmazmış dev aşkınızdan geriye. Kapıldığınız rüzgar dinince savrulursunuz başka taraflara. Sonbahara benzediniz siz, bir sürü yaprak döküldü yere. Ama siz hiç yan yana düşmediniz.
Aranızdaki aşk gerçekse şayet; ''Bir gün bitecek mi?'' endişesi yaşamazsınız. Eğer gerçek bir aşka sahip değilseniz üzerinde son kullanma tarihi olan bir üründen farkınız kalmamış olur. İlişkinizde bir sona erme tarihi vardır çünkü. İş bu noktaya gelirse bunu anlarsınız zaten, bir mutlu iseniz on mutsuz olursunuz. Bu durumu düzeltmek için gereken çabayı verdiyseniz ve yine de olmuyorsa yapacak birşey kalmamıştır. Artık tanıdığın gibi değilse, onu hiç tanımamış gibi yoluna devam edeceksin.
6 Ocak 2017 Cuma
İnsan bir şeylerin eksikliğine tabiki alışıyor, ama hiçbir alışkanlık unutturmaya yetmiyor.
Herkes kaybeder birilerini. Bazıları kaybetmek için elinden geleni yapar. Bazıları da kaybetmemek için tüm gücüyle direnir...
Ben kaybetmemek için çok direndim, hiçbir işe yaramadı...
Birini sevmek başka birşey, birini kalbin gibi hissetmek bambaşka bir şey... Yalnızca seversen yokluğuna kolay alışırsın. Ama birini kalbin gibi hissedersen onsuz asla mutlu olamazsın...
Ben de birini sevdim. Hem de onu kalbimmiş gibi hissederek sevdim. Ama ne var ki bahtında yazılı olandan farklı bir hayat yaşayamıyorsun. Bazı şeyleri bir şekilde erteliyorsun ama sonucu ne yaparsan yap değiştiremiyorsun. Kaderinde ne varsa onu yaşıyorsun yalnızca. Ben hayatımın bir kısmını asla kaderimde olmayacak birini sevmekle harcadım. Birlikte geçirdiğimiz güzel günler kar kaldı bir tek yanıma. Beni sevdiği, bana sarıldığı, bana gülümsediği güzel günler...
Sonra onu sonsuza dek kaybettim...
Onu kaybettiğim ilk günün gecesi sabaha kadar uyumadım. Daha önce de birçok konuda tartıştık, anlaşamadık. Kavga edip birbirimizi kırdığımız, küstüğümüz zamanlar yine olmuştu. Kavga edince barışmak kolaydır. Seven insan kıyamaz sevdiğine, uzun süre sürmez dargınlığı. Hatanı kabul edersin geçer, özür dilersin geçer, sarılırsın öpersin yine geçer... Ama son konuştuğumuz gün hepsinden çok daha başkaydı. Çünkü biz bu defa kavga etmemiştik. Ve bir ilişkinin gidişatı kavgasız ve sakince konuşuluyorsa ciddi sorunlar var demektir. Belki de birbirimizin hayatında olduğumuz sürece yaptığımız en sakin, en ciddi konuşmamız da buydu. Zaten son konuşmamız oldu...
İşte o günün gecesiydi, uyumadım...
Daha akşamdan içime oturdu acısı. Defalarca kendimi sorguladım her konuda. Acaba kırdım mı, üzdüm mü, farkında olmadan bir şey mi yaptım diye... Ama kendimi yargılayacak hiçbir şey bulamadım. Böyle durumlarda insan kendinde bir hata bulamayınca çok daha fazla üzülüyor. Çünkü kendinde bir kusur bulamayan insan bunu hiç haketmediğini düşünüyor.
Böyle hissetmek terk edilmekten daha çok dokunuyor...
O günden sonra aynı duyguyu, aynı geceyi, aynı yalnızlığı defalarca hissettim. Üstesinden gelmek kolay değil, aslında bu mümkün de değil.
Kaç milyon kere onu aramak isteyip arayamadım bilmiyorum. Bir yerlerde karşısına çıkıp konuşmayı istediğim dakikaların haddi hesabı yok. Belki bir şeyleri düzeltebilirim umudu hiç sönmedi içimde. Ancak zamanla mantıklı düşünmeye başlayınca daha farklı görüyor insan olup biteni. Onca zaman geçti bir kere aramadı, merak etmedi... Benim hissettiğim şeyleri belki o da hissediyordur diye kandırmaya çalıştım bazı zamanlar kendimi. Ama öyle de değildi... Çünkü onun hayatında gözlemlediğim kadarıyla her şey bir süre sonra rahatça değişti. Kalbi, Sevgisi, Sevdiği...
Belki de beni kaybetmeden önce değişmişti bunların hepsi. Belki herşey bahaneydi ve sırf bu yüzden gitti...
Bazen özlüyor muyum?
Elbette özlüyorum... Hem de onu özlerken içimi tarifsiz bir huzur kaplıyor ama canım da yanıyor. Öyle tuhaf, öyle saçma bir duygu ki bu anlatamam. Aklıma gelişi bile beni mutlu etmeye yeterken onu hayatımın sonuna kadar kaybetmiş olmak beni daha çok üzmeye yetiyor.
Bu benim daha sonra karşıma gerçekten istediğim insanın çıktığında bana engel mi tabiki; Hayır,
fakat; İnsan bir şeylerin eksikliğine tabii ki alışıyor. Ama hiç bir alışkanlık unutturmaya yetmiyor...
F...
Ben kaybetmemek için çok direndim, hiçbir işe yaramadı...
Birini sevmek başka birşey, birini kalbin gibi hissetmek bambaşka bir şey... Yalnızca seversen yokluğuna kolay alışırsın. Ama birini kalbin gibi hissedersen onsuz asla mutlu olamazsın...
Ben de birini sevdim. Hem de onu kalbimmiş gibi hissederek sevdim. Ama ne var ki bahtında yazılı olandan farklı bir hayat yaşayamıyorsun. Bazı şeyleri bir şekilde erteliyorsun ama sonucu ne yaparsan yap değiştiremiyorsun. Kaderinde ne varsa onu yaşıyorsun yalnızca. Ben hayatımın bir kısmını asla kaderimde olmayacak birini sevmekle harcadım. Birlikte geçirdiğimiz güzel günler kar kaldı bir tek yanıma. Beni sevdiği, bana sarıldığı, bana gülümsediği güzel günler...
Sonra onu sonsuza dek kaybettim...
Onu kaybettiğim ilk günün gecesi sabaha kadar uyumadım. Daha önce de birçok konuda tartıştık, anlaşamadık. Kavga edip birbirimizi kırdığımız, küstüğümüz zamanlar yine olmuştu. Kavga edince barışmak kolaydır. Seven insan kıyamaz sevdiğine, uzun süre sürmez dargınlığı. Hatanı kabul edersin geçer, özür dilersin geçer, sarılırsın öpersin yine geçer... Ama son konuştuğumuz gün hepsinden çok daha başkaydı. Çünkü biz bu defa kavga etmemiştik. Ve bir ilişkinin gidişatı kavgasız ve sakince konuşuluyorsa ciddi sorunlar var demektir. Belki de birbirimizin hayatında olduğumuz sürece yaptığımız en sakin, en ciddi konuşmamız da buydu. Zaten son konuşmamız oldu...
İşte o günün gecesiydi, uyumadım...
Daha akşamdan içime oturdu acısı. Defalarca kendimi sorguladım her konuda. Acaba kırdım mı, üzdüm mü, farkında olmadan bir şey mi yaptım diye... Ama kendimi yargılayacak hiçbir şey bulamadım. Böyle durumlarda insan kendinde bir hata bulamayınca çok daha fazla üzülüyor. Çünkü kendinde bir kusur bulamayan insan bunu hiç haketmediğini düşünüyor.
Böyle hissetmek terk edilmekten daha çok dokunuyor...
O günden sonra aynı duyguyu, aynı geceyi, aynı yalnızlığı defalarca hissettim. Üstesinden gelmek kolay değil, aslında bu mümkün de değil.
Kaç milyon kere onu aramak isteyip arayamadım bilmiyorum. Bir yerlerde karşısına çıkıp konuşmayı istediğim dakikaların haddi hesabı yok. Belki bir şeyleri düzeltebilirim umudu hiç sönmedi içimde. Ancak zamanla mantıklı düşünmeye başlayınca daha farklı görüyor insan olup biteni. Onca zaman geçti bir kere aramadı, merak etmedi... Benim hissettiğim şeyleri belki o da hissediyordur diye kandırmaya çalıştım bazı zamanlar kendimi. Ama öyle de değildi... Çünkü onun hayatında gözlemlediğim kadarıyla her şey bir süre sonra rahatça değişti. Kalbi, Sevgisi, Sevdiği...
Belki de beni kaybetmeden önce değişmişti bunların hepsi. Belki herşey bahaneydi ve sırf bu yüzden gitti...
Bazen özlüyor muyum?
Elbette özlüyorum... Hem de onu özlerken içimi tarifsiz bir huzur kaplıyor ama canım da yanıyor. Öyle tuhaf, öyle saçma bir duygu ki bu anlatamam. Aklıma gelişi bile beni mutlu etmeye yeterken onu hayatımın sonuna kadar kaybetmiş olmak beni daha çok üzmeye yetiyor.
Bu benim daha sonra karşıma gerçekten istediğim insanın çıktığında bana engel mi tabiki; Hayır,
fakat; İnsan bir şeylerin eksikliğine tabii ki alışıyor. Ama hiç bir alışkanlık unutturmaya yetmiyor...
F...
4 Ocak 2017 Çarşamba
Şuradan bir sıradan ilişki alır mısınız? İlerde ineceğim.
Sıradanlaşan ilişkiler vardır. Eskisi gibi arayıp sormaz, merak etmez, nerede kiminlesin sormaz. İlişkinin ilk zamanlarına dönmek istediğin zamanlar oluyor ya, tam olarak o zaman diliminden bahsediyorum işte. Eğer kiminle, neredesin gibi şeyleri verdiğin güven yüzünden merak etmiyorsa harika, ama seni cidden merak etmiyorsa, üzgünüm ama final bölümü yayında.
Ben size çok acayip birşey anlatacağım, bunu nasıl yapmadım hangi kafayla yapmadım ve bu kadar uzun süre yapmadım hayret ediyorum. Sevgilim vardı bir zamanlar. İlk sevgilim ilk hatam, ilk aldanmışlığım yani. Ondan sonra bu hatayı bir kez daha yaptım. En özel günlerinde ve günlerimiz de hatırlayan önemseyen ve o günü süsleyen taraf hep ben oldum ve ben düştüm üstüne hep kendimden veren bendim. Meğerse ben çok olmuşum...
İlişkinizi her zaman ilk günki gibi saklayın. Gözünüz gibi bakın, nefsi hevesleriniz ile rezil etmeyin kendinizi. İki tarafın da anlayışlı olması lazım, karşında ki insan öyle bir hale geliyor ki bir zaman sonra, hep haklı taraflarmış gibi olaya bakıyorlar. Karşındaki trip atıyor sen içine atıyorsun. Sonra saçma sapan konular ile yıpranan aşk gün geliyor inceldiği yerden değilde en sağlam yerden kopuyor...
''Özlemiş midir?'' diye sormayacaksın! Özleyen seni arar merak eder, yanında olmak ister. ''Seviyor mudur?'' diye de sormayacaksın! Seven sevdiğini belli eder.
Öyle kuru kuruya özledim demekle olmaz bu işler, özlemin büyüklüğü sarılınca belli olur. Sarılırken onu içine sokmak istedin mi? İliklerine kadar hissettin mi onu? Ya da kavga ettiğiniz bir gün iştahınızın olmadığını hissettiniz mi? ''Bugün onunla kavga ettim, hiç iştahım yok'' dediniz mi? Onu düşünmekten hiçbir şey yapamadığınız günler oldu mu? Eğer bunlar olmadıysa sen ona ait değilsin.
Ben seni çok sevdim. Bir gün her şeyi unutacak kadar olursan, bunu sakın unutma.
Sabah kavga ettiniz. İkiniz de sustunuz konuşmadınız. Ve gece sen onu haklı olsan bile aradın mı? ''Sesini duymadan uyumak istemiyorum'' dedin mi? Gönlünü almak için bir adım attın mı? Ve sen o telefonu açıp ''Benim yapamadığımı yaptığın için sana teşekkür ediyorum.'' dedin mi? Kalbini ben kırdım, haklı olan sendin ve buna rağmen beni aradın. İyi ki varsın. Dedin mi?
Hani diyorlar ya
kimse kimsenin herşeyi olamaz.
İşte orada seni gösterdim bunu diyenlere.
Her şeyim dedim.
El ele tutuşmak... Ne muazzam bir olay. Ona karışmak. Kendinden başkasını kendini teslim etmek. Bunlar çok değerli duygular, ayda bir el değiştirenlerden değilseniz ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız.
Parça parça sev. Hepsini birden sevme. Bir gün ellerini sev, diğer gün gülüşünü. Her buluşmada sarılmayın mesela. Oturun gözleriniz sarılsın, yerinizde duramayın. Bir şey eksik deyin, sarılmadık ki biz bugün. Olsun sarılmayın, onu arayın. Sarılmamanın ne büyük eksiklik olduğunu görün. Bir şeyleri arayın, bir şeyleri hemen tüketmeyin.
Elini tutmaya çekindiğin zamanlar vardı şimdi neler neler yapıyorsunuz? İş bu hallere gelince de artık aşk bitiyor başka arzular ortaya çıkıyor. Tüketmeyin kendinizi, tüketmeyin sevginizi. Birbirinizi tüketmeyin. Bu sevginin de bir kotası var unutmayın.
Önce her şeyim oldun... Sonra hiçbir şeyim.
Tutkuyla bağlandığın, bu bitmez bu adam beni bırakmaz, bu kadın terketmez dediğin kişi gidiyor ya. İşte bunun dünya üzerinde bir tarifi yok. O senin için ölüyor, sen zaten ölmüşsün. Yaşayan ölüye dönüyoruz. Bırakmaz diyorsun, güveniyorsun, hani arkanda güvendiğin biri olsa geriye doğru bırakırsın kendini ve onun kollarına düşersin. Çünkü bilirsin o seni tutacak o orada. İşte o oradan gidiyor ve sen kendini o boşluğa bırakınca seni kimse tutmuyor. Çok sert bir düşüş olur di mi öyle? İşte tam olarak hikaye böyle.
His ölüyor bir zaman sonra, koca bir hiç oluyor.
Bir zaman sonra aynı şeyleri hissetmiyorsun. Değişiyor duygular. Hani o sana seni sevdiğini söylemişti ve sen sabahlara kadar uyuyamamıştın mutluluktan. Sonra aradan aylar geçti. ''Artık seni sevmiyorum, ilk zamanlardaki gibi değil, sana karşı birşey hissetmiyorum'' Bunu dedi sana, sen o gece de uyuyamadın, sadece o gece olsa iyi çoğu geceler çakıldı kaldı tavana bu cümle. Bakıp bakıp hüzünlendin. Hisler öldü, hisleri öldürdünüz. Bitmedi, bitirdiniz.
Oysa mutlu olduğumuz zamanlarda gülüp geçiyoruz, komik olan bir şeye defalarca gülmeyiz. Bir defa güleriz, hadi iki defa gülelim. Ama bize öyle acılar bıraktılar ki yıllar sonra bile tazeliğini korudu. Baktık ağladık. Düşündük üzüldük. Acıları, mutluluktan ayıran temel özellik kalıcı olmaları. Çıkmayan zorlu leke gibisin...
Ben size çok acayip birşey anlatacağım, bunu nasıl yapmadım hangi kafayla yapmadım ve bu kadar uzun süre yapmadım hayret ediyorum. Sevgilim vardı bir zamanlar. İlk sevgilim ilk hatam, ilk aldanmışlığım yani. Ondan sonra bu hatayı bir kez daha yaptım. En özel günlerinde ve günlerimiz de hatırlayan önemseyen ve o günü süsleyen taraf hep ben oldum ve ben düştüm üstüne hep kendimden veren bendim. Meğerse ben çok olmuşum...
İlişkinizi her zaman ilk günki gibi saklayın. Gözünüz gibi bakın, nefsi hevesleriniz ile rezil etmeyin kendinizi. İki tarafın da anlayışlı olması lazım, karşında ki insan öyle bir hale geliyor ki bir zaman sonra, hep haklı taraflarmış gibi olaya bakıyorlar. Karşındaki trip atıyor sen içine atıyorsun. Sonra saçma sapan konular ile yıpranan aşk gün geliyor inceldiği yerden değilde en sağlam yerden kopuyor...
''Özlemiş midir?'' diye sormayacaksın! Özleyen seni arar merak eder, yanında olmak ister. ''Seviyor mudur?'' diye de sormayacaksın! Seven sevdiğini belli eder.
Öyle kuru kuruya özledim demekle olmaz bu işler, özlemin büyüklüğü sarılınca belli olur. Sarılırken onu içine sokmak istedin mi? İliklerine kadar hissettin mi onu? Ya da kavga ettiğiniz bir gün iştahınızın olmadığını hissettiniz mi? ''Bugün onunla kavga ettim, hiç iştahım yok'' dediniz mi? Onu düşünmekten hiçbir şey yapamadığınız günler oldu mu? Eğer bunlar olmadıysa sen ona ait değilsin.
Ben seni çok sevdim. Bir gün her şeyi unutacak kadar olursan, bunu sakın unutma.
Sabah kavga ettiniz. İkiniz de sustunuz konuşmadınız. Ve gece sen onu haklı olsan bile aradın mı? ''Sesini duymadan uyumak istemiyorum'' dedin mi? Gönlünü almak için bir adım attın mı? Ve sen o telefonu açıp ''Benim yapamadığımı yaptığın için sana teşekkür ediyorum.'' dedin mi? Kalbini ben kırdım, haklı olan sendin ve buna rağmen beni aradın. İyi ki varsın. Dedin mi?
Hani diyorlar ya
kimse kimsenin herşeyi olamaz.
İşte orada seni gösterdim bunu diyenlere.
Her şeyim dedim.
El ele tutuşmak... Ne muazzam bir olay. Ona karışmak. Kendinden başkasını kendini teslim etmek. Bunlar çok değerli duygular, ayda bir el değiştirenlerden değilseniz ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız.
Parça parça sev. Hepsini birden sevme. Bir gün ellerini sev, diğer gün gülüşünü. Her buluşmada sarılmayın mesela. Oturun gözleriniz sarılsın, yerinizde duramayın. Bir şey eksik deyin, sarılmadık ki biz bugün. Olsun sarılmayın, onu arayın. Sarılmamanın ne büyük eksiklik olduğunu görün. Bir şeyleri arayın, bir şeyleri hemen tüketmeyin.
Elini tutmaya çekindiğin zamanlar vardı şimdi neler neler yapıyorsunuz? İş bu hallere gelince de artık aşk bitiyor başka arzular ortaya çıkıyor. Tüketmeyin kendinizi, tüketmeyin sevginizi. Birbirinizi tüketmeyin. Bu sevginin de bir kotası var unutmayın.
Önce her şeyim oldun... Sonra hiçbir şeyim.
Tutkuyla bağlandığın, bu bitmez bu adam beni bırakmaz, bu kadın terketmez dediğin kişi gidiyor ya. İşte bunun dünya üzerinde bir tarifi yok. O senin için ölüyor, sen zaten ölmüşsün. Yaşayan ölüye dönüyoruz. Bırakmaz diyorsun, güveniyorsun, hani arkanda güvendiğin biri olsa geriye doğru bırakırsın kendini ve onun kollarına düşersin. Çünkü bilirsin o seni tutacak o orada. İşte o oradan gidiyor ve sen kendini o boşluğa bırakınca seni kimse tutmuyor. Çok sert bir düşüş olur di mi öyle? İşte tam olarak hikaye böyle.
His ölüyor bir zaman sonra, koca bir hiç oluyor.
Bir zaman sonra aynı şeyleri hissetmiyorsun. Değişiyor duygular. Hani o sana seni sevdiğini söylemişti ve sen sabahlara kadar uyuyamamıştın mutluluktan. Sonra aradan aylar geçti. ''Artık seni sevmiyorum, ilk zamanlardaki gibi değil, sana karşı birşey hissetmiyorum'' Bunu dedi sana, sen o gece de uyuyamadın, sadece o gece olsa iyi çoğu geceler çakıldı kaldı tavana bu cümle. Bakıp bakıp hüzünlendin. Hisler öldü, hisleri öldürdünüz. Bitmedi, bitirdiniz.
Oysa mutlu olduğumuz zamanlarda gülüp geçiyoruz, komik olan bir şeye defalarca gülmeyiz. Bir defa güleriz, hadi iki defa gülelim. Ama bize öyle acılar bıraktılar ki yıllar sonra bile tazeliğini korudu. Baktık ağladık. Düşündük üzüldük. Acıları, mutluluktan ayıran temel özellik kalıcı olmaları. Çıkmayan zorlu leke gibisin...
3 Ocak 2017 Salı
Yalnızlık iyidir. İnsanın kendiyle konuşmasıdır yalnızlık. Laf lafı açar.
Kendinle ne kadar mutlusun? Bir başkası olmadan ne kadar ileri gidebilirsin? Gibi soruların cevabını bulabildiğin ve kendine ait olduğun güzel bir dönemdir aslında. Yalnızlık sana kendini tanıtma fırsatı verir, sen bu fırsatı iyi değerlendir. Kendinle mutlu olduktan sonra gerisi pek önemli değildir aslında. Özgüveni yüksek biriyseniz zaten yapmanız gerekenleri bilirsiniz. Birinin lafına takılıp kalmazsınız mesela günlerce, güler geçersiniz.
Yalnızı yalnız bırakmayan biri vardır. Yalnızlığın oluşturduğu bütün boşlukları o doldurur. Önce beyne hükmeder, zihni bulandırır, hayalleri kirletir. Sonra ayaklara sözünü geçirir, ele istediğini yaptırmaya başlar. Aklıyla, ayağıyla, eliyle ve kalbiyle ele geçirdiği insanları kirli ortamlara çeker.
İnsana hiç yapmadığı şeyleri yaptırır. Böylece adım atılır şer kapısına...
Yalnızlık iyidir seni sen yapar...
Elbette bir ömrü yalnız geçirmek çok zordur. Bende size hep yalnız olun demiyorum. Ama şunu unutmamanız dileğiyle, hayatınızın hiç olmayacak bir kısmında aşka girmeye çalışıyorsunuz. Sonra başınıza saçma sapan şeyler geliyor. Üzücü olan şu; aşkı yaşayacağın güzel yaşlar olacaktı ama sen o zamanları beklemedin. Erken girdin bu yola, hata ettin. Hatalar cezasız kalmaz öyle değil mi?
Kendini sev, kendine iyi davran.
Neden sevgimizi başkaları için harcıyoruz? En çok kendimizi sevmemiz gereken yerde neden en çok başkalarını seviyoruz? Kendini neden hafife alıyorsun? Başkasına verdiğin değerin yarısını kendine versen belki herşey daha güzel olacak. Kendini sev. Kendini çok sev. Sana bencil ol demiyorum. Ama kendini ihmal etme. Umursamaz ol biraz diyorum her- ne kadar şahsım adına olamasam da. Çevrendeki insanlara kaptırma kendini...
Kendini kendinden başkasına kaptırma.
Geç aynanın karşısına kendine aşık ol. Bunun egoistlikle alakası yok. Ben zaman zaman bu dediğimi yaparım. ''Senden bir tane daha yok bu dünyada.'' derim kendime. Güne böyle başlamayı severim. Böyle yaptıkça gün içerisinde üstesinden gelemeyeceğim işleri halledebileceğimi gördüm. Kendinden iki tane karakter iki tane ruh oluştur ve o iki karakteri birbirine sevdir böylece kendine olan güveniniz yüksek olsun ama bu ince bir çizgi. Yüksek olsun ama çok yüksek olmasın. Bu sizi hataya sürükler. Atacağınız adımları her zaman önceden düşünün, hayatla satranç oynayın, bir sonraki hamleyi tahmin edin. Ya da bir sonraki hamleye hazırlıklı olun. Çok fazla güven ayakları yerden keser ona kapılmayın. Unutmayın ki ayaklarınız yerden kesildiği an da gerçeklerle de bir o kadar uzaklaşırsınız...,
Siz hiç ağlayarak uykuya daldınız mı?
O geceleri unutmayın,
O geceleri size yaşatanları da.
Öyle kolay olmayacak o geceleri unutmak, ama unutacaksın. Öyle kolay olmayacak o geceleri size yaşatanları affetmek, ama affetmeyeceksin de. Ben unutmadım hem de hiçbirşeyi belki gün gelecek bu yazımı o kişi bile okuyacak buradan selamlarımı gönderiyorum zat-ı muhterem,e...
Onlara her baktığında hatırlayacaksın sana yaşattıklarını ve artık sen tecrübelisin. Bir daha öyle sevmeyeceksin kimseyi.
Zaten bu tecrübeden korkuyoruz. Bir daha kimseye öyle sıkı sıkıya bağlanamayacak olmaktan korkuyoruz. Ya tekrar yarım kalırsam korkusunu taşıyoruz. Sarılırken bile bir burukluk. Ya bir gün bu kolları ararsam? Böyle olmasını elbette istemezdim ama oldu. Sen herşeyini verdin tepeden tırnağa ait oldun. Fakat o unuttu sen olmayı. Senin olmak bir kenar da dursun, sana gelmeyi bile unuttu.
O fotoğrafa beraber bakabilirdik. Ama keşke burada olsa demekle yetindim.
Beraber olduğumuz bir fotoğraf vardı. İkimiz de çok güzel gülüyorduk. Güzel bir günde. O fotoğrafta neye güldüğümüz hala aklımdadır. Benim saçma bir espirime ayıp olmasın diye gülüyordun yine. Sonra geriye sadece o fotoğraf kalıyor. Derin bir nefes alıyorsun ve bakıyorsun. Olmadı diyorsun, bir daha böyle gülemeyeceğiz diyorsun. İşte orada anlıyorsun bir kez daha bittiğini. Sen bittin. Ben bittim. Biz çoktan bittik.
Bazı şeyler olmaz artık. Biz bazı duygularla vedalaştık. Ve biz o ihtimalleri de yaktık.
Eskisi gibi olmaz hiçbir şey. Bir cam kırılır ve sonra keskinleşir. O parçaları bir araya toplasan birleştirirsen yine de olmaz. Aynı manzarayı göstermez artık. Eskiden güneşli günlerimiz vardı, masmavi bulutlar ile çevrili. Şimdilerde haziranda kasım olmuşuz...
Yalnızı yalnız bırakmayan biri vardır. Yalnızlığın oluşturduğu bütün boşlukları o doldurur. Önce beyne hükmeder, zihni bulandırır, hayalleri kirletir. Sonra ayaklara sözünü geçirir, ele istediğini yaptırmaya başlar. Aklıyla, ayağıyla, eliyle ve kalbiyle ele geçirdiği insanları kirli ortamlara çeker.
İnsana hiç yapmadığı şeyleri yaptırır. Böylece adım atılır şer kapısına...
Yalnızlık iyidir seni sen yapar...
Elbette bir ömrü yalnız geçirmek çok zordur. Bende size hep yalnız olun demiyorum. Ama şunu unutmamanız dileğiyle, hayatınızın hiç olmayacak bir kısmında aşka girmeye çalışıyorsunuz. Sonra başınıza saçma sapan şeyler geliyor. Üzücü olan şu; aşkı yaşayacağın güzel yaşlar olacaktı ama sen o zamanları beklemedin. Erken girdin bu yola, hata ettin. Hatalar cezasız kalmaz öyle değil mi?
Kendini sev, kendine iyi davran.
Neden sevgimizi başkaları için harcıyoruz? En çok kendimizi sevmemiz gereken yerde neden en çok başkalarını seviyoruz? Kendini neden hafife alıyorsun? Başkasına verdiğin değerin yarısını kendine versen belki herşey daha güzel olacak. Kendini sev. Kendini çok sev. Sana bencil ol demiyorum. Ama kendini ihmal etme. Umursamaz ol biraz diyorum her- ne kadar şahsım adına olamasam da. Çevrendeki insanlara kaptırma kendini...
Kendini kendinden başkasına kaptırma.
Geç aynanın karşısına kendine aşık ol. Bunun egoistlikle alakası yok. Ben zaman zaman bu dediğimi yaparım. ''Senden bir tane daha yok bu dünyada.'' derim kendime. Güne böyle başlamayı severim. Böyle yaptıkça gün içerisinde üstesinden gelemeyeceğim işleri halledebileceğimi gördüm. Kendinden iki tane karakter iki tane ruh oluştur ve o iki karakteri birbirine sevdir böylece kendine olan güveniniz yüksek olsun ama bu ince bir çizgi. Yüksek olsun ama çok yüksek olmasın. Bu sizi hataya sürükler. Atacağınız adımları her zaman önceden düşünün, hayatla satranç oynayın, bir sonraki hamleyi tahmin edin. Ya da bir sonraki hamleye hazırlıklı olun. Çok fazla güven ayakları yerden keser ona kapılmayın. Unutmayın ki ayaklarınız yerden kesildiği an da gerçeklerle de bir o kadar uzaklaşırsınız...,
Siz hiç ağlayarak uykuya daldınız mı?
O geceleri unutmayın,
O geceleri size yaşatanları da.
Öyle kolay olmayacak o geceleri unutmak, ama unutacaksın. Öyle kolay olmayacak o geceleri size yaşatanları affetmek, ama affetmeyeceksin de. Ben unutmadım hem de hiçbirşeyi belki gün gelecek bu yazımı o kişi bile okuyacak buradan selamlarımı gönderiyorum zat-ı muhterem,e...
Onlara her baktığında hatırlayacaksın sana yaşattıklarını ve artık sen tecrübelisin. Bir daha öyle sevmeyeceksin kimseyi.
Zaten bu tecrübeden korkuyoruz. Bir daha kimseye öyle sıkı sıkıya bağlanamayacak olmaktan korkuyoruz. Ya tekrar yarım kalırsam korkusunu taşıyoruz. Sarılırken bile bir burukluk. Ya bir gün bu kolları ararsam? Böyle olmasını elbette istemezdim ama oldu. Sen herşeyini verdin tepeden tırnağa ait oldun. Fakat o unuttu sen olmayı. Senin olmak bir kenar da dursun, sana gelmeyi bile unuttu.
O fotoğrafa beraber bakabilirdik. Ama keşke burada olsa demekle yetindim.
Beraber olduğumuz bir fotoğraf vardı. İkimiz de çok güzel gülüyorduk. Güzel bir günde. O fotoğrafta neye güldüğümüz hala aklımdadır. Benim saçma bir espirime ayıp olmasın diye gülüyordun yine. Sonra geriye sadece o fotoğraf kalıyor. Derin bir nefes alıyorsun ve bakıyorsun. Olmadı diyorsun, bir daha böyle gülemeyeceğiz diyorsun. İşte orada anlıyorsun bir kez daha bittiğini. Sen bittin. Ben bittim. Biz çoktan bittik.
Bazı şeyler olmaz artık. Biz bazı duygularla vedalaştık. Ve biz o ihtimalleri de yaktık.
Eskisi gibi olmaz hiçbir şey. Bir cam kırılır ve sonra keskinleşir. O parçaları bir araya toplasan birleştirirsen yine de olmaz. Aynı manzarayı göstermez artık. Eskiden güneşli günlerimiz vardı, masmavi bulutlar ile çevrili. Şimdilerde haziranda kasım olmuşuz...
Seni üzmekten çekinmeyen birini kaybetmek için uğraşma.
Eğri oturup doğru konuşalım bu konuya yaşadığım tecrübelere dayanarak değineceğim. Hep eyvallah dedik de ne oldu? Katlandık ne oldu? Sevdik ne oldu? Değmedi. Hiç birine, hiçbir şeye değmedi. Olan yine bize oldu. Seni üzene merhamet gösteriyorsun ya, işte iyi bir insan olduğun orada ortaya çıkıyor. Ama fazla iyi olmak da bize zararlar getirebiliyor. Seni saniyede kırıp paramparça eden bir insanı sen her defasında affetmişsin. Eyvallah kalbin saf temiz. Ama unutma ki birşeyi temiz tutmak için günde kırk defa silersen o aşınır yıpranır kullanılmaz hale gelir. O yüzden kendini ihmal etme. Bırak başkaları hakkında ne düşünürse düşünsün sen kendini bildikten sonra başkasına gerek var mı?
İnsanların hatalarını yüzlerine vurun. İçinize atarak anlatamazsınız!
Çok acımasız bir fikir olabilir bu. Ama bazen çok mantıklı bir iştir. Bazıları bunu çok ciddi bir şekilde hakediyor. Gerçekleri onlara söyleyin. İnsanların hatalarını yüzüne vurmadık diye kendilerini kusursuz sanmaya başladılar. Herkes kendini mükemmel sanıyor ben de buna hayret ediyorum. Tamam iyi ol güvenilir ol çevren tarafından sevilen biri ol. Zaten bunlar olunca mükemmel bir insan oluyorsun. Bunu yapmadığımız sürece bazıları kendi Egoların da boğulup gidecekler bir nevi iyilik diyelim yani...
Bir insanın ayıplarını örtün, açığa çıkarmayın!
Müslümanlık da hadi herşeyi geçtim etik olarak insanlıkta da bu böyle değil midir?
Günümüzün maalesef bir diğer modası da ''Kuyu kazmak'' bu insanlar bunu yaparak nasıl mutlu oluyorlar anlamıyorum. Biri bir yanlış yapınca onu manşet yapmak ne ayıp birşey. Onu hemen başkalarına anlatmak... Tabiki size yapılan bir yanlışı karşılıksız bırakın demiyorum. Fakat ilk etapta gözünle görmediğin hiçbirşeye inanmayacaksın. Ben birinin kötü bir özelliğini bile öğrenmeye korkar oldum. Bazıları da var ki ayıptan gurur duyuyor. Duygular böyle rezil hallere gelmiş. Böyle insanlardan ve ortamlardan uzak durmak lazım.
Gıybetin ne denli büyük bir günah olduğunu araştırmanızı tavsiye ederim. Ama topluma bu çok güzel, çok neşeli, hatta rahatlatıcı bir şeymiş gibi anlatıldı.
Acaba benim yaptığım şey doğru mu, yanlış mı? Bu yol beni nereye götürüyor? Bunları hiç sorgulamaz olduk, önümüze konulan yemek güzelse yiyoruz. Ne sorgu ne sual. Ama sonsuz bir hayat bizi bekliyor, unutmayalım ki orada sorgu da var sual de...
İnsanların hatalarını yüzlerine vurun. İçinize atarak anlatamazsınız!
Çok acımasız bir fikir olabilir bu. Ama bazen çok mantıklı bir iştir. Bazıları bunu çok ciddi bir şekilde hakediyor. Gerçekleri onlara söyleyin. İnsanların hatalarını yüzüne vurmadık diye kendilerini kusursuz sanmaya başladılar. Herkes kendini mükemmel sanıyor ben de buna hayret ediyorum. Tamam iyi ol güvenilir ol çevren tarafından sevilen biri ol. Zaten bunlar olunca mükemmel bir insan oluyorsun. Bunu yapmadığımız sürece bazıları kendi Egoların da boğulup gidecekler bir nevi iyilik diyelim yani...
Bir insanın ayıplarını örtün, açığa çıkarmayın!
Müslümanlık da hadi herşeyi geçtim etik olarak insanlıkta da bu böyle değil midir?
Günümüzün maalesef bir diğer modası da ''Kuyu kazmak'' bu insanlar bunu yaparak nasıl mutlu oluyorlar anlamıyorum. Biri bir yanlış yapınca onu manşet yapmak ne ayıp birşey. Onu hemen başkalarına anlatmak... Tabiki size yapılan bir yanlışı karşılıksız bırakın demiyorum. Fakat ilk etapta gözünle görmediğin hiçbirşeye inanmayacaksın. Ben birinin kötü bir özelliğini bile öğrenmeye korkar oldum. Bazıları da var ki ayıptan gurur duyuyor. Duygular böyle rezil hallere gelmiş. Böyle insanlardan ve ortamlardan uzak durmak lazım.
Gıybetin ne denli büyük bir günah olduğunu araştırmanızı tavsiye ederim. Ama topluma bu çok güzel, çok neşeli, hatta rahatlatıcı bir şeymiş gibi anlatıldı.
Acaba benim yaptığım şey doğru mu, yanlış mı? Bu yol beni nereye götürüyor? Bunları hiç sorgulamaz olduk, önümüze konulan yemek güzelse yiyoruz. Ne sorgu ne sual. Ama sonsuz bir hayat bizi bekliyor, unutmayalım ki orada sorgu da var sual de...
2 Ocak 2017 Pazartesi
'' Aşk niye hep imkansızı seçer ki? ''
İnsanın doğası bu sanki. Artık öyle düşünmeye başladım. Nerede olmayacak birşey var biz tam orada oluyoruz. Ruhumuz imkansızlıkları daha çok seviyor. Zaten bir şeyi kolay elde edersen kıymetini bilmezsin. Herşeye sahip olan insanlar çokta mutlu insanlar değillerdir fikrimce...
Mesela bir şeye ne kadar zor ulaşırsan o kadar değerli olur..
Senin için ekmek, su, yiyecek şeyler o kadar da önemli değil di mi? Musluğu açsan içersin ve ya gidip mutfağa birşeyler yiyebilirsin. Ama uzak doğu ülkelerin de Afrika da bir damla suya muhtaç insanlar da var. Sen o insan olarakta dünya ya gelebilirdin. Şimdi hanginiz için bunlar daha değerli?...
Aşkta böyle birşey işte. Seni sevene değil, sefil edene gidiyorsun. Elindekiyle yetinmeyip daha fazlasını arıyorsun. Değer vermek öyle herkesin yapabileceği bir iş değil. Mesela ben kendimden örnek vereyim, bana yazan insanlar oluyor ama ben gidiyorum bana hiç yazmayan birine yazıyorum. İşte bu kadar saçma bir durum bu...
Beklemek mi? Vazgeçmek mi?
Beklemek oldukça zordur. Eğer biri sizi bekliyorsa gerçekten sevmiştir. Ona acılar verdiniz, kırdınız döktünüz o ise sevgisi ile sizi bekledi. Ona yaptıklarına aldırış etmeden bekledi. Seni koşulsuz sevdi. İşte eğer böyle bekledin ve yine de beklenen gelmediyse, artık çekilme vakti gelmiştir o limandan. Zaten insan bir zaman sonra yoruluyor beklemekten, işte o yorulma noktası vazgeçme noktasıdır. Vazgeçeceğin zamanı hissedeceksin...
Önemli olan duygular mı? Mantık mı?
Bazı aşklar imkansızdır, bilirsin olmayacak ama yine de denemek istersin. Olmayacağını bir de gözünle görmek istersin. Belki de yanılırsın çok güzel olur her şey. Ama uzaktan bakınca mantıksız görünen şeylere yaklaşınca da, durumun çok fazla değişmediğini gördük. Örneğin çok yakın kız arkadaşlarım bunu fazlasıyla yaşadılar.
Duygular önemli elbette insan yaşamak istiyor kalbinde ki hevesi. Ama üzülmek istemiyorsanız benden size bir tavsiye '' Aklınızla hareket edin '' Bazen sevdiğinizi yanınıza alırsınız geri kalan herkesi karşınıza. Ve bir gün gelip şunu söylemeyin '' Ben senin için herkesi karşıma almıştım, sen şimdi gidiyorsun ''...
Sen aklını hiçe saydın, duygularınla hareket ettin. Sen onu kazanmak için herkesi kaybettin. Bu kadar fedakar oldun aşkın için. Peki o da bu kadar fedakar olabilecek mi ? İler de derin acılar yaşamamak için kalbinle değil aklınla karar ver...
Mesela bir şeye ne kadar zor ulaşırsan o kadar değerli olur..
Senin için ekmek, su, yiyecek şeyler o kadar da önemli değil di mi? Musluğu açsan içersin ve ya gidip mutfağa birşeyler yiyebilirsin. Ama uzak doğu ülkelerin de Afrika da bir damla suya muhtaç insanlar da var. Sen o insan olarakta dünya ya gelebilirdin. Şimdi hanginiz için bunlar daha değerli?...
Aşkta böyle birşey işte. Seni sevene değil, sefil edene gidiyorsun. Elindekiyle yetinmeyip daha fazlasını arıyorsun. Değer vermek öyle herkesin yapabileceği bir iş değil. Mesela ben kendimden örnek vereyim, bana yazan insanlar oluyor ama ben gidiyorum bana hiç yazmayan birine yazıyorum. İşte bu kadar saçma bir durum bu...
Beklemek mi? Vazgeçmek mi?
Beklemek oldukça zordur. Eğer biri sizi bekliyorsa gerçekten sevmiştir. Ona acılar verdiniz, kırdınız döktünüz o ise sevgisi ile sizi bekledi. Ona yaptıklarına aldırış etmeden bekledi. Seni koşulsuz sevdi. İşte eğer böyle bekledin ve yine de beklenen gelmediyse, artık çekilme vakti gelmiştir o limandan. Zaten insan bir zaman sonra yoruluyor beklemekten, işte o yorulma noktası vazgeçme noktasıdır. Vazgeçeceğin zamanı hissedeceksin...
Önemli olan duygular mı? Mantık mı?
Bazı aşklar imkansızdır, bilirsin olmayacak ama yine de denemek istersin. Olmayacağını bir de gözünle görmek istersin. Belki de yanılırsın çok güzel olur her şey. Ama uzaktan bakınca mantıksız görünen şeylere yaklaşınca da, durumun çok fazla değişmediğini gördük. Örneğin çok yakın kız arkadaşlarım bunu fazlasıyla yaşadılar.
Duygular önemli elbette insan yaşamak istiyor kalbinde ki hevesi. Ama üzülmek istemiyorsanız benden size bir tavsiye '' Aklınızla hareket edin '' Bazen sevdiğinizi yanınıza alırsınız geri kalan herkesi karşınıza. Ve bir gün gelip şunu söylemeyin '' Ben senin için herkesi karşıma almıştım, sen şimdi gidiyorsun ''...
Sen aklını hiçe saydın, duygularınla hareket ettin. Sen onu kazanmak için herkesi kaybettin. Bu kadar fedakar oldun aşkın için. Peki o da bu kadar fedakar olabilecek mi ? İler de derin acılar yaşamamak için kalbinle değil aklınla karar ver...
''Ufakken oyuncağımızı kırdıkları için ağlardık şimdi ise kalbimizi kırdıkları için''
14 Yaşından sonrası bizi sarmamaya başladı. Ben Kırşehirde büyüdüm 15 yaşında ayrılmıştım büyüdüğüm yerden. Harika bir çocukluk geçirdim. Size blogumun ilerleyen yazılarında daha net bir şekilde bunlardan da bahsedeceğim çünkü her zaman dürüst olmak birinci prensibim. Her neyse konumuz şu an bu değil... Sanırım dolu dolu çocukluk geçiren son jenerasyonduk biz. Şimdikiler gibi sanal çocukluk değildi bizimkisi. Hayatta en çok neyi özledin deseler hiç şüphesiz çocukluğum derim... Hamd olsun o zaman da huzurluydum şimdi de öyle. Ama çocukluk başkaydı. Güzel şeyler zaten kısa sürer.
Akşam ezanı okununca annelerimiz eve çağırırdı klasik çocukluk işte. Ben odama girerdim 10 dakika geçmeden tekrar dışarı çıkmanın bir yolunu bulurdum. Çok hareketliydim ufakken, her çocuk gibi. Kendimi çok şanslı hissediyorum böylesine güzel bir çocukluk geçirdiğim için. Anneanne min sobalı bir evi vardı, kışın herkes o oda da otururdu. O sobanın ateşi var ya, onun verdiği ışık duvara, tavana yansırdı. Ve bu her zaman olmazdı onu görünce bile sevinen, hatta aşırı mutlu olan bir çocukluk geçirdim. Kar yağınca da tam yağardı. Bir metreyi bulurdu bazı kışlar. Bir yandan soba yanıyor içinde kestane pişiyor. Koltuğa oturmuş perdeyi açmışsınız sokak lambasın da kar yağışını seyrediyorsunuz... Dünyanın en güzel manzarasıydı o. Huzurun zirvesiydi herhalde...
Aslında zannettiğimiz gibi bir ömür '' Koca'' bir zaman dilimi değildir. Oldukça ''Kısa'' bir zaman. Göz açıp kapayıncaya kadar. Ama hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor değil mi? Mesela yaşlı bir yakınınıza anneannenize dedenize sorun '' Ne anladın bu hayattan?'' diye. Allah'ın istemediği tarzda bir hayat yaşadıysa eğer, emin olun bin türlü dert sayacaktır.
Peki ya ''ŞİMDİ''? Dünyaları verseler bize yine de doymayacak gibiyiz. ''Büyüdükçe çoğaldı istekler, azaldı huzur'' Bir şeye sahip olunca onun daha iyisine sahip olmak için uğraştık. Ama elimizdeki lerle yetinmek aklımıza gelmedi. Hatayı tam burada yaptık işte.
Akşam ezanı okununca annelerimiz eve çağırırdı klasik çocukluk işte. Ben odama girerdim 10 dakika geçmeden tekrar dışarı çıkmanın bir yolunu bulurdum. Çok hareketliydim ufakken, her çocuk gibi. Kendimi çok şanslı hissediyorum böylesine güzel bir çocukluk geçirdiğim için. Anneanne min sobalı bir evi vardı, kışın herkes o oda da otururdu. O sobanın ateşi var ya, onun verdiği ışık duvara, tavana yansırdı. Ve bu her zaman olmazdı onu görünce bile sevinen, hatta aşırı mutlu olan bir çocukluk geçirdim. Kar yağınca da tam yağardı. Bir metreyi bulurdu bazı kışlar. Bir yandan soba yanıyor içinde kestane pişiyor. Koltuğa oturmuş perdeyi açmışsınız sokak lambasın da kar yağışını seyrediyorsunuz... Dünyanın en güzel manzarasıydı o. Huzurun zirvesiydi herhalde...
Aslında zannettiğimiz gibi bir ömür '' Koca'' bir zaman dilimi değildir. Oldukça ''Kısa'' bir zaman. Göz açıp kapayıncaya kadar. Ama hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor değil mi? Mesela yaşlı bir yakınınıza anneannenize dedenize sorun '' Ne anladın bu hayattan?'' diye. Allah'ın istemediği tarzda bir hayat yaşadıysa eğer, emin olun bin türlü dert sayacaktır.
Peki ya ''ŞİMDİ''? Dünyaları verseler bize yine de doymayacak gibiyiz. ''Büyüdükçe çoğaldı istekler, azaldı huzur'' Bir şeye sahip olunca onun daha iyisine sahip olmak için uğraştık. Ama elimizdeki lerle yetinmek aklımıza gelmedi. Hatayı tam burada yaptık işte.
1 Ocak 2017 Pazar
Allah'ın verdiği de , vermediği de imtihandır. (Mevlana)
Bu sözü hayatınız boyunca hiç unutmayın, hatta her sabah kalkınca okuyun. Güne bu sözle başlayın. Ne güzel bir söz değil mi? İsyan etmek yerine sabret. Herşeyin daha güzel olacağını göreceksin. İsyan etmek şeytanidir. Sabretmek ise Rahmani. Başında bir sürü dert mi var? Unutma! Rabb,in o dertten daha büyüktür.Sen yok gününde Allah dersin de Allah senin yok gününde kulum demez mi? Senin yapman gereken şey her zaman Rabb'i,ne samimi bir şekilde gitmendir. Unutma sen Allah,a bir adım atarsan o sana koşarak gelecektir inşallah. Duaların kabul olmuyor diye isyan ediyorsun, günahların hemen yazılmadığı için neden şükretmiyorsun? İnsanın tabiatında nankörlük var maalesef, ve bu da en derin imtihanların bir tanesi. Nankörlüğünü ne kadar yenebilirsen o kadar değerlisin Allah katında. Ne demiş Şems hazretleri; Ben Allah'tan isterim. Verirse yüceliğidir, vermezse imtihanım...
Bir öneri.
Saçma sapan yerlerde harcamayın duygularınızı.Ziyan etmeyin kendinizi.Senden bir tane daha yok.Kendine iyi davran. En sevdiğim sözdür bu; Bazen hayat bizi öyle noktalara getirir ki o nokta da ne geri dönebilmek mümkündür ne de bir adım ileriye gidebilmek. Geçici olarak servis dışı kaldığımız bölüm diyorum ben buna. Hayattan kopmak istediğin, kendini odaya kapatıp günlerce dışarıya çıkmadığın zamanların olmadımı? Ya da böyle olmasını istemedin mi? Hayat ve içindekilere karşı soğuma gelmedimi hiç? Kırıldın mı geçiyor bir şekilde ama soğudun mu eskisi gibi olmuyor işte...
Eğer gerçekten seviyorsa senin için uğraşır, savaşır, uzak mesafeleri yakın eder bunları yapmak yerine gurur yapıyorsa o ilişkiden uzaklaşmaya bak.
Gerçek sevenlerin arasında 1 metre bile olmaz. İki kalp birbirine aitse eğer onların arasına ne gurur ne mesafe girer. Güvenin olduğu yerde gurur olmaz. Gururun girdiği yere mutluluk girmez. Her defasında siz affedin her defasında alttan alın demiyorum. Bunuda tam denge ile yapmanızı tavsiye ediyorum.Eğer siz üç defa alttan alıyorsanız haklı olmanıza rağmen, karşınızdaki de bir defa alttan almalı, ilişkinizi kurtarmalı ''Neden biz üç o bir? '' diye soracaksın. Zaten bu bire bir olsa evli olursunuz. O kadar iyi anlaşıyorsanız ve o kadar dengeli seviyorsanız çok iyi bir ilişkiniz var. Garip olan ne biliyor musun? İlişkiyi en az önemseyen taraf kimse, ilişkinin geleceğini o belirliyor...
Belkide çok ince düşündük,o yüzden inceldiği yerden koptu.
İyi ki varsın dediğimiz insanın yokluğu ile huzur bulduğumuz günler de gelecek.Bu size hayatın verdiği en önemli ders olacak.Bir zamanlar iyi ki vardı,şimdi iyi ki yok.Çok acayip bir durum elbette.Ama yaşayanlar bilir.Hasta olmasına bile dayanamadığımız biri için gün gelir ; Daha beter olsun dersiniz.Bugün çok sevdiğiniz yarın görmek istemediğiniz birine dönüşebilir. Çok korkunç bir durum bu elbette. Hayatta umarım böyle birşeyle karşılaşmazsınız.Bundan öldük mü? Ölmedik! Eyvallah. Ama bu acıyla nasıl yaşayacağız ? Yaşanmaz gibi geliyor tabii. Ama yaşanıyor.Yaşanacak da. Bilirsin her acı daha da olgunlaştırır insanı. Ve acı çekmiş hiçbir insanın artık eskisi gibi olmadığını görürsünüz...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)